29 Şubat 2012

10. İZMİR ÖYKÜ GÜNLERİNDEKİ "İKTİDAR VE MİZAH" SÖYLEŞİSİNDE ATTIĞIM ÇIĞLIK!


DAMDAKİ MİZAHÇINIZ Cihan Demirci, bunaltıcı Şubat kışının arasına sıkışan 3 günlük bir bahar soluğu yaşadı İzmir'de... İstanbulun buz gibi damlarından İzmir'in bahardan kalma 3 gününe koşturdum 23-24 ve 25 Şubat tarihlerinde... Gidiş amacım; Konak Belediyesinin düzenlediği 23-24 Şubat 2012 tarihlerinde, Dr.Selahattin Akçiçek Eşrefpaşa Kültür Merkezinde gerçekleştirdiği 10. Öykü Günlerine katılmaktı. İzmir Öykü Günlerinin başkan Erdal İzgi döneminde başlayan ilkine katılmıştım, son olarak da 2006'da başkan Muzaffer Tunçağ döneminde sanırım 5. Öykü Günlerinde vardım. Bu kez 24 Şubat Cuma günü, Öykü Günlerinin finalinde gerçekleşecek "İktidar ve Mizah" söyleşisinde konuşmacıydım...

23 Şubat Perşembe günü, 10. İzmir Öykü Günlerinin 13.30'da yapılan açılış törenine yetişmiştim. Salonun tamamına yakını doluydu. Açılış konuşmalarının sonunda Konak Belediye başkanı Hakan Tartan'ın davetiyle öykü günlerinin konukları olan yazarlar-çizerler sahnedeydi. 10. İzmir Öykü Günlerinin "ONUR YAZARI" edebiyatımızın farklı, aykırı, özgün seslerinden biri olan sevgili Leyla Erbil'di. Leyla hanımla bu sayede ilk kez tanışma ve konuşma fırsatı buldum. Öykü Günlerinin konuklarından biri olan sevgili dostum Ahmet Önel'le açılışı birlikte izledik.



İki gün boyunca tüm etkinlikleri izledim. 24 Şubat Cuma günü, son etkinlik benim de konuşmacı olarak katılacağım "İktidar ve Mizah" söyleşisiydi. Ancak 4 konuşmacıdan ikisi; Muzaffer İzgü ve Tan Oral ne yazık ki söyleşiye gelmediler, gelemediler... Geriye kalan iki konuşmacı; Bahadır Baruter ve Cihan Demirci ile söyleşinin yöneticisi Melih Ergen sahnedeydi. Yönetici olarak kısa bir giriş yapıp, sözü özellikle son yıllarda yaşadıklarından ötürü "dolmuş" bir halde oraya gelen konuşmacılara vermesi beklenen Melih Ergen, bunu tercih etmeyerek ne yazık ki çok uzun ve sıkıcı bir girizgah yaptı. Sonra sözü bendenize verdi. Mizahın kaynağının "neşe" değil aslında "hüzün" olduğundan söz açıp, bu ülkede çocukken farkına vardığım "azınlık" halimden yola çıkarak, 34 yılı bulan mizah yazarlığı ve çizerlik maceramda iktidar ve mizah ilişkisi anlamında geçmişten bugüne yaşadıklarından örnekler verdim. Dünden bugüne anekdotlar anlattıktan sonra, şimdilerde bir mizah emekçisi olarak yaşadığım baskıları ve bu anlamdaki korkunç yalnızlığımızı ifade etmeye çalıştım. Altını çizerek söylediğim tüm söylediklerimin özeti olacak cümle şuydu: "Ben bugün buraya söyleşiye katılmaktan çok çığlık atmaya geldim!"



Salondaki izleyiciyi sarsması gereken bu sözlerden sonra söz sırası Bahadır Baruter arkadaşımızdaydı. Oldukça dertli olan, hakkında açılan dava sayısının 11'e çıktığını söyleyen Bahadır Baruter de tıpkı benim gibi oldukça karamsar ve ağır bir tablo çizerek; "Aslında ülkede bir iktidar sorunundan çok rejimin değişmesi sorunu var, bu yüzden sorun çok daha derinlerde" diyerek 1923'te kurulan Cumhuriyet rejiminin bittiğini başka bir rejime geçildiğini ifade etmeye çalıştı. Bahadır Baruter, mizahçı ağabeylerinden yana da dertliydi. Çünkü yaşadıkları karşısında o da "yalnız" bırakıldığını düşünüyordu, bu anlamda eski kuşak ağabeylere de eleştirisini yapmaktan çekinmedi. Muzaffer İzgü ve Tan Oral'ın bu söyleşide konuşmacı oldukları halde bulunmaması, en azından bir mesaj dahi göndermemeleri acaba bunun bir kanıtı mıydı???





Bahadır arkadaşımızla çizdiğimiz samimi ve gerçekçi tablonun ardından söyleşiye gelmediği halde Tan Oral'ın özgeçmişini okuyup ve sanki ordaymış gibi bir mizansenle Tan Oral'ın bir gazete röportajından bölümler aktaran Melih Ergen ise açık söylemek gerekir ki; söyleşideki ve salondaki atmosferin düşmesine neden oldu. Söyleşi salonu dolduran izleyicilerden gelen bir-iki soruyla noktalandı.

Bu arada şunu belirtmek de yarar var. 24 Şubat Cuma günü bu söyleşinin başladığı saatlerde, Konak Belediyesinin geçenlerde açtığı Neşe ve Karikatür Müzesinde karikatürcü Devrim Demiral'ın konuşmacı olarak yer aldığı bir başka karikatür söyleşisinin olmasını anlamak da mümkün değildi... Acaba bu yüzden mi salonda sadece 3 İzmirli karikatürcü vardı?.. Karikatürcülerin-mizahçıların siyasi-toplumsal-sosyal anlamdaki üretimlerine dair ağır sıkıntıların varolduğu ve bunlara dair bir söyleşinin yapıldığı bir anda müzede her zaman yapılabilecek bir söyleşinin olması doğrusu bize özgü plansızlığa-programsızlığa yeni bir örnekti. Ülkede ağır bir baskı ortamı varken, İzmir dışından gelen iki mizahçı artık "yürek" isteyen hayati konularda konuşmaya gelmişken İzmirli karikatürcülerden sadece; Mustafa Yıldız'ın, Birol Çün'ün ve Tufan Selçuk arkadaşlarımızın salonda gözükmesi üzücüydü. Özellikle facebook'ta karşımıza çıkan genç çizerlerimiz nerdeydi?.. Daha geçenlerde İzmirdeki karikatür müzesinin açılışında, danışman olarak görülen ama belediye başkanına açılan bu müzenin ülkedeki ilk karikatür müzesi olmadığının bilgisini bile verme gereği duymayan sevgili Tan Oral'ın böylesi hayati bir söyleşide adının yer almasına rağmen gelmemesinin de altını bir kez daha çizerek dam üstünden yazımızı noktalayalım...



 Yönetici olmasına rağmen konuşmacılardan biri olarak devreye giren Melih Ergen sözü uzatıyor, yaşadıkları baskıdan bunalmış iki mizahçıyı gerdikçe geriyor, sonra da konuşmacılara fazla konuştunuz diyor....


 Öykü Günlerinin renkli ve önemli söyleşilerinden biri de "Edebiyatta Sansür"ün konuşulduğu söyleşiydi... Namık Kuyumcu'nun sunduğu söyleşinin konuşmacılaarı; Latife Tekin, Mine Söğüt, Müge İplikçi ve orda gördüğünüz boş koltuğa son anda yetişen Yeşim Dorman oldu.


Açılış töreni sonrasında "Onur Yazarı" Leyla Erbil'in yazarlığı üzerine gerçekleştirilen söyleşi...




25 ŞUBAT GÜNÜ YAPILAN EFES GEZİSİNDEN FOTOĞRAFLAR...








 Kaldığımız otelde de fırsat buldukça sohbete devam ettik...Ankara'dan gelen konuk yazar arkadaşımız Yeşim Dorman bir "kadın komedyen" kıvamındaki neşesi ve esprileriyle, asık suratlı mizahçıları epeyce güldürdü doğrusu...

 İzmirli karikatürcü arkadaşımız Tufan Selçuk'la...

 Bahadır Baruter, Ara Polat ve Cihan Demirci söyleşi sonrasında...

 Söyleşi bitmiş ama harareti devam ediyor...

 Konuk yazarların katıldığı Öykü Günleri yemeğinden...


Sevgili Ahmet Önel'le masanın başında "Eski Foça" Masası gibiyiz! (Kendimi Eski Foçalı sayar oldum yaaa!!!)



Konak Belediyesi Kültür İşlerinin melekleriyle... En soldaki Burcu arkadaşımız 14 yılı geride bırakmış burada...

Bu Öykü Günlerinin benim için en önemli kazançlarından ikisiyle... Çünkü onlarla ilk kez tanışma fırsatım oldu. En solda gece boyunca muhabbet ettiğimiz sevgili Mıgırdıç Margosyan, yanında Öykü Günlerinin Onur Yazarı sevgili Leyla Erbil, Cihan Demirci ve Ahmet Önel...


Hiç yorum yok: