08 Ağustos 2023

SONUNDA "ERKİN BABA"SIZ DA KALDIK!..



ERKİN KORAY (24 HAZİRAN 1941 İSTANBUL - 7 AĞUSTOS 2023 KANADA)

"GÖNÜL SALINCAĞI'NDA SALLANAN YOK ARTIK!.. 'GÜN OLA HARMAN OLA' DESEK DE, HAYAT KATARI'NDA ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ, ANKARA SOKAKLARINDA DOLAŞIRKEN 'AKREBİN GÖZLERİ'NDE 'ŞAŞKIN'LAŞIRIZ, FESÜPANALLAH ERKİN BABA'MIZ DA GİDER!.. İLLAKİ MUHABBETİMİZ KARPUZLU OLSUN DEMİŞTİK, TAM DA KOMŞU KIZI CAMDAN BAKARKEN, SAĞDAN SOLDAN ESTARABİM DESEK DE NEYE YARAR, KÖROLASICA ÇÖPÇÜLER AŞKIMIZI SÜPÜRDÜLER, TAM "SARHOŞ GİBİYİM" DİYECEKKEN BİR DE BAKMIŞIZ Kİ, CEMALİM, YALNIZLAR RIHTIMI'NDA 'TEK BAŞINA' KALMIŞIZ!..

Ah be Erkin Baba, özel ve güzel abim, ne kadar güzel "Baba" varsa birer birer gittiniz, bir sen kalmıştın, sen de gittin işte!.. Senin çocuk yaştan itibaren sadece iyi bir dinleyicin olmadım, çocuk yaşta 45'lik plaklarını alarak başladı sevgim, sonra Long Play'lar, derken seni canlı dinleme olanağım oldu, sözlerini hep çok özel bulduğum, müthiş yaratıcılık barındıran şarkılarını adeta hatmettim...

An geldi çıkardığımız mizah dergisinde seni çok seven Cevdet Bülent Karaköse kardeşimin de katkılarıyla seni "mizah yazarı" bile yapmıştık 1996'da!.. Ne de güzel yazılar yazmıştın... İroni ustasıydın, naiftin, kırılgandın, kızardın, kabına sığamazdın, bir ara İzmir'e kaçtın, orada da yapamadın, döndün, hep telif haklarının peşinde koştun, tıpkı geçenlerde yitirdiğimiz duayen senarist Safa Önal ağabeyimiz gibi!.. Hakkı çok yenmiş bir yazar-çizer olarak seni öyle iyi anlıyorum ki, ama bazı öküzler gittiğin anda kustular içlerindeki kini!..

İyi ki kızın Damla'ya verdin kendini, sen de pek çok önemli değer gibi terk etmek zorunda kaldın, değerli insan kıymeti bilmeyen hoyrat ülkeni!.. Bu ülkenin kıymetini bilmediği değerlerden biri olarak, sığındığın Kanada'da veda ettin hayata, şimdi senin ardından bu iki yüzlü insanlar ülkesinin timsahları gene sahte gözyaşları dökecek, bunların içinde senin hakkını yiyenler de olacak mutlaka, eski şarkılarını hemen internet üzerine yığacak birileri, övgüler düzecek bir sürü lale, ama sen yemezsin bunları, şarkıların ve şarkı sözlerindeki özel güzellik bana hep rehberlik etti, ölene kadar da edecek,, sana da güle güle be ERKİN BABA, şimdi bir şarkını dinleyip, içimdeki derin sıkıntıyı atmak için biraz dışarı çıkacağım ve "Yalnızlar Rıhtımı'nda turlayacağım!.. Üçlünün diğer büyük halkaları olan Cem Karaca'ya ve Barış Manço'ya da selam söyle!.. (C.D.)

ERKİN KORAY GİBİ ÇOK ÖZEL BİR DEĞERİ DAHA GÖMÜLMEDEN GÖMMEYE KALKAN ÇAPSIZLARA!!!

Yaptığı "Müzik Yazarlığı" işini hakkıyla yapan, harika bir müzik yazarıdır Murat Beşer arkadaşımız... Erkin Koray ağabeyin ardından sallayanlara nazire yaparcasına haber kupürünü gördüğünüz yazıyı yazmış ardından, bende bu konuya dair şunları paylaşmak isterim:

Erkin ağabeyi zerre kadar tanıyamamış sığ bakışlı insanlar onu yaşarken de, ölümünün hemen ardından da içlerindeki kini kusarak onu MHP'liymiş gibi damgaladılar!.. 
Oysa ki yıllar önce 1996'larda çıkardığımız bir mizah dergisinde mizah yazarlığı teklifimizi kabul edip, 8 sayılık ömrü olan bu dergiye çok güzel yazılar Erkin ağabeyi yakından tanıdım, onda tüm yetenekli sanat insanlarına özgü bir bakış derinliği vardı, o bir ironi ustasıydı ama ironi yaptığını bile anlayamazdı karşısındaki insan, CHP'ye kızdığında böyle laflar etti ama birebir sohbet ettiğinizde böyle biri yoktu karşınızda, yüksek yetenek delidolu bir yapı yaratır insanda, sıradan kafalar bunu anlayamaz!..

Ölümünün ardından hemen saldıranlar oldu ona, hem siyasi görüşlerine hem de Mısırlı şarkıcılardan esinlenilmiş bazı şarkılarına, oysa ki Erkin Koray tüm bunların üzerine çıkmış bir dehaydı ve bu tür insanların bir geride bıraktığı yapıtlara bakarız biz, onlarla aynı görüşte olmak zorunda değiliz!.. 

Dert esinlenmekse, ondan da çok kişi esinlenmiştir ayrıca bu coğrafyadan çıkan tüm sanatçılar pek çok yerden hep esinlenmiştir, kimse kıvırmasın şimdi, eleştirenlerin bir kısmı da yazar-çizer, dikkatli bakarsanız onların da ne esinlenmeleri vardır, esinlenmeden de öte!!!

82 yıllık ömrünün 66 yılını müziğe vermiş, daha 5 yaşında piyano çalmaya başlamış olan çok özel bir değerdir o, o bizim Erkin Baba'mızdır, bu tür insanların artık yetişemeyeceği bir dünyadayız, son kalan güzel yürekler de birer birer giderken onlarla uğraşanlara sadece çapsız der geçerim! Gitmeden önce de sıkça dinlerdim ama yitirdiğimizi öğrendiğim andan beri gene gözlerim dolu halde, o birbirinden özel şarkılarını dinliyor, onu sevgiyle yad ediyorum... Sana da güle güle Erkin Baba!.. 

Cihan Demirci (7-8 Ağustos 2023-Foça)





Erkin Koray kızı Damla Koray ile...


Kızı Damla'nın ölümü ardından yazdığı satırlar... 



Erkin Koray Karikatürcüler Derneği'nin Armada Otel'deki Nisan yemeğinde... 
(Nisan 2006)
Erkin Koray, mizah yazıları yazdığı PANİK mizah dergisinde, dergiden ekiple birlikte... (1996)


Onu çok seven, onun da çok sevdiği Cevdet Bülent Karaköse kardeşimin çizgisiyle ERKİN KORAY... 


#ErkinKoray #ErkinBaba 

31 Temmuz 2023

SİNEMAMIZ, YAŞAMI TELİF HAKLARI SAVAŞIYLA GEÇEN EN DUAYEN VE REKORTMEN SENARİSTİ; SAFA ÖNAL'I YİTİRDİ!..



Hep derim Temmuz'u sevmem!.. Ne çok güzel insan hep Temmuz'un dayanılmaz sıcağında gitmiştir!.. Temmuz biterken de güzel insanları götürmeye doymuyor!!!! Ah Safa Önal ağabey, sen de miii?.. Yeşilçam kalan en duayen senaristini de yitirdi!.. 

O da rahmetli babam gibi, bir kaç gün önce yitirdiğimiz sevgili Yılmaz Gruda gibi 1930 doğumluydu... Bazı kaynaklarda 1931 yazsa da 1930'luydu. Ömrünü tamamen sinemaya adamış bir isimdi o... Sadece senaristlik de yapmadı, 40'a yakın filmin de yönetmenliğini yaptı.

Filme çekilmiş 395 senaryosuyla 2005 yılında Guinness Rekorlar kitabına girmiş bir rekortmendi aynı zamanda!.. Yeşilçamın hem rekortmeni hem de çilekeşiydi, yaşamının özellikle son bölümü hep telif haklarını tahsil edebilme savaşının peşinde geçti, tüm kalem emekçileri yani hepimiz gibi, çünkü hep hakkı yenmiş bir insandı, pek çok değerli senaristin başına geldiği gibi...


Sol taraftaki tarihi fotoğrafta Safa Önal, kardeşi Sezen Cumhur Önal, annesi ve babasıyla birlikte görülüyor... 

Bundan 5 yıl önce, 890'li yıllarda son okuduğum okul olan Mimar Sinan Sinema-TV'den günümüz teknolojisiyle elden geçirilmiş, temizlenmiş, yenilenmiş çok özel bir filmin gösterimine çağrılmış ve koşa koşa gitmiştim. Bu film Atıf Yılmaz'ın yönettiği, senaryosu Safa Önal'a ait "Ah Güzel İstanbul"du... Filmin yenilenmiş galasında seyirci patlaması yaşanmış, insanlar ayakta kalmıştı, film bitiminde salon alkıştan yıkılıyordu... 

Senaryosunu yazdığı filmlerden bazılarını sayalım: Pantolon Bankası, Abidik Gubidik, Efkarlıyım Abiler, Ringo Kazım, Beyoğlu Canavarı, Amigo Hüsnü, Ölüme Çeyrek Var, Taçsız Kral, Kadın Severse, Ah Güzel İstanbul, Vesikalı Yarim, Yumurcak, Dila Hanım, Bir Kadın Kayboldu, Lekeli Melek, İnleyen Nağmeler, Son Mektup, Ağaçlar Ayakta Ölür, Ah Müjgan Ah, Tatlı Nigar, Baraj, Deprem, Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak, Alemin Keyfi Yerinde, Kucaktan Kucağa, Bırakın Yaşayalım, İki Tatlı Serseri, Delicesine, Şafakta Buluşalım, Ölmeyen Şarkı, Cingöz Recai, Deli Deli Tepeli, Cevriyem, Sevgili Oğlum, Alamancının Karısı, Acı Günler, Hayret 17, Bir Sevgi İstiyorum, Bodrum Hakimi, Bir Teselli Ver, Derviş Bey, Tatar Ramazan, Hicran Sokağı, Hoşçakal İstanbul, İkimize Bir Dünya...


Safa Önal'la unutulmaz bir anı; tarih: 6 Kasım 2009, Çiçek Pasajının en güzel mekanı olan "Sev İç Lokantası"nda Safa Önal ve gene hayatını sinemaya adamış akademisyen dostumuz Prof. Oğuz Makal'la bir sohbet anında... 


Soldaki fotoğrafta; Sezen Cumhur Önal, Zeki Müren ve Safa Önal...

Şimdi Safa Önal ağabey de; tanıma onuru yaşadığım; senaryo gibi çileli bir işi en güzel şekilde yapmış; sevgili Bülent Oran'ların, Sadık Şendil'lerin, Ahmet Üstel'lerin, Suavi Süalp'lerin, İhsan Yüce'lerin, Sulhi Dölek'lerin, Umur Bugay'ların yanında... Pek çok kişi bilmez ama kardeşi de onun kadar renkli ve özel bir isimdir, gene tanıma onuru yaşadığım şarkı sözü yazarı, müzik insanı sevgili Sezen Cumhur Önal'a da başsağlığı diliyorum...

Safa Önal, 2005 yılında, filme çekilmiş 395 senaryosuyla Guinness Rekorlar Kitabına girmesi adına aldığı sertifikanın töreninde... 


Cihan Demirci, Mart 1989'da, röportaj için gittiği bir başka duayen senarist Bülent Oran'ın evinde, röportaj sırasında... 

Şunu da eklemek isterim... Safa Önal'ın kendisi duayendi ama o da tıpkı bir Sadık Şendil gibi incelikli bir eski İstanbul beyefendisi olduğu için onun duayen olarak gördüğü ondan yaşça büyük olan rahmetli Bülent Oran'dı...1989 yılında Bülent Oran'la Mazete mizah eki için yaptığım röportajda, Bülent Oran, 1000 film senaryosu yazmış olduğunu söylemişti Bülent ağabey... Bu bir dünya rekoruydu!.. 1924 doğumlu bu renkli senarist de 2004 yılında, 80 yaşında veda etti hayata. Bülent Oran ve Safa Önal bir dönem birlikte de çalışıp, pek çok filmin senaryosuna birlikte imza attılar. Onun devamı diyebileceğimiz sevgili Safa Önal ağabey de Yeşilçam'da onun bıraktığı bayrağı yere düşürmeden taşıdı hep!..



2005 yılında Guinness Rekorlar Kitabına 395 senaryosuyla "rekortmen" olarak giren Safa ağabey, yukarda verdiğim rakamlardan da ötürü asıl rekortmenin Bülent Oran olduğunu söylerdi, sonuçta bu iki büyük kalem emekçisi duayen sonsuzlukta buluştular!.. 

Ortak noktaları sadece çok üretmek değildi, bu ülkenin henüz ülke olduğu güzelim yıllarının senaristleriydiler onlar ve ikisi de çok üretmenin karşılığını çok daha fazla sömürü ve çok daha fazla telif hakkı kazığı olarak aldılar, ikisini de yakından tanımanın, onlarla sohbet etmenin sayesinde; hem alaylı, hem de okullu bir senarist olarak senaristlikten hem yaşadığım çeşitli talihsizlikler, hem de biraz da bu nedenle rotayı biraz uzağa kırdım, zira zaten bizim yayın ve basın dünyasında yeterince telif hakkı kazığı yemiş biriydim, Biz geçmişi hemen unutan ama bugünü de yaşayamayan perişan bir toplumuz artık!.. Ne inceliklerimiz kaldı, ne de ince insanlarımız!.. Kalan son isimler de veda turnesindeler!.. O yüzden Safa Önal'la birlikte Bülent Oran'ı da anmazsam eksiklik olacaktı... 



Safa ağabeyi tanımak, sohbetini paylaşmak, hiç yaşlanmayan gençlere taş çıkartan yüksek enerjisinin ışığını hissetmek çok güzeldi, bir kere sohbeti doyumsuz bir insandı, çok iyi bir anlatıcıydı, onun bu iyi anlatıcı hali senaryolarına da yansımıştı!.. 

Günümüzde sırf para kazanmak uğruna insanların bu ülkede zaten parlak olmayan zekasını daha da aşağı çeken bazı günümüz senaristlerinin ondan öğrenmesi gereken o kadar çok şey vardı ki, ama onların içinde bulunduğu acımasız reyting çarkı dönemi buna uygun değildi!.. 

Bu yaratıcı sanatçının-kültür insanının düşmanı ülke telif haklarını ona da çok gördü, Safa ağabey tam bir mücadele insanıydı, sevgisini de öfkesini de hiç gizlemezdi, dobra biriydi, Çiçek Pasajında Sev iç lokantasındaki keyifli sohbetlerimizi çok özleyeceğim, artık yan masa da kalmadı, zaten bitmiş şehrimi de yanladım, şehir de yok, kalan çok özel ve güzel insanlar da birer birer gidiyor, bir güzelim perdede daha "SON" yazdı, sana da güle güle güzel ağabeyim, sana da güle güle... 

Cihan Demirci-DAMDAKİ MİZAHÇI  (30 Temmuz 2021)




Gazeteci arkadaşım Yasemin Arpa tarafından 
kaleme alınmış bir SAFA ÖNAL KİTABI...



Mart 2012'de Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde Türkan Şoray'la birlikte...


Gene Mart 2012'den bir anı... Çiçek Pasajındaki Sev İç Lokantasında üç dev isim; Safa Önal, Mücap Ofluoğlu ve Aydın Boysan... 


(17 ARALIK 1930-30 TEMMUZ 2023)

BİR BÜYÜK PERDE DAHA KAPANDI YEŞİLÇAM TARİHİNDE...
ANISINA SEVGİYLE... 


12 Temmuz 2023

CİHAN DEMİRCİ YAZDI: "SONUNDA 'VAROLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ''Nİ DE YİTİRDİK!.."


MİLAN KUNDERA 20. yüzyılın dünya üzerindeki en önemli romancılarındandı. 1929'da Çekoslovakya vatandaşı olarak doğmuştu ama ülkesinde yaşayamaz ve soluk alamaz hale gelince 70'lerde ülkesini terk edip Fransa'ya yerleşti ve 1981'de Fransız vatandaşı oldu. 

En bilinen ve en ünlü romanı olan "VAROLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ"ni 1984 yılında Fransa'da yayımladı ve bu roman ülkemizde de ilk kez 1986'da basıldı ve sadece adıyla bile büyük bir ilgi gördü!.. Roman, 1968'de yaşanan Çek baharında geçiyordu... Roman, öykü ve deneme yazarı Kundera, yaşayan son varoluşçu olarak adlandırılan bir isimdi.

90'lı yılların ortasından sonra mizahta ve mizahçı olmakta başlayan sorunları, sıkıntıları dile getirirken yaptığım söyleşilerin bir kısmının adına: "Türkiye'de Mizahçı Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı" adını vermiştim. Kısacası Kundera usta, bizlere sadece bir roman vermedi, bir de kavram hediye etti, bugün itibarıyla o büyük ustayı 94 yaşında yitirdik. 

Ölümünden 4 yıl önce 2019'da eski ülkesi, yeni ismiyle Çekya ona sembolik bir vatandaşlık belgesi armağan etti. Tam da 90. yaşında... Ve bugün itibarıyla biz hala okuyan ve yazan dünya vatandaşları "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği"ni de yitirdik!.. 

Bizim gibi cinnet bir ülkede varolmanın anlamını zaten çoktan yitirmiştik ama bugün suratımıza çarpan bir kayıptır bu!.. Şüphesiz varolmanın dayanılmaz hafifliği'ni yitirmiş olsak da Milan Kundera hep yaşayan yazarlardan olacak...

Cihan Demirci (12 Temmuz 2023-Foça)


#MilanKundera #Yazar #VarolmanınDayanılmazHafifliği #TürkiyedeMizahçıOlmanınDayanılmazHafifliği #CihanDemirci #DamdakiMizahçı


10 Temmuz 2023

CİHAN DEMİRCİ'NİN 3. FOÇA KİTAP GÜNLERİ'NDEKİ İMZA GÜNÜ İZLENİMLERİ...



3. FOÇA KİTAP GÜNLERİ'nin son gecesi olan 9 Temmuz Pazar gecesi, Foça Beşkapılar Kalesi önünde kitaplarımı imzaladım... Foça'da tanıdık-bildik yüzlerden ziyade, çoğunluğu ilk kez tanıştığım özel okurlar geldi ki bu durumu hep yaşarım, iki çift lafın belini kırma derdinden çoğuyla fotoğraf çekmeyi bile es geçmişiz, gelenlerin içinde en özel kişi has Foçalı Melahat Teyze idi, 92 yaşındaymış ama hiçte öyle durmuyor, Foça ve mizah üzerine keyifli bir sohbet yaptık onunla, zaten bir tane olan "Bir Mizah Dehası Suavi Süalp" gibi bu ülkede absürt mizahın öncüsünü anlatan çok özel bir kitabımı ona imzaladım, Günümüzün teknoloji esiri gençlerinden çok daha meraklı, çok daha ilgiliydi Melahat teyze, sağolsun!.. Suavi Baba da zaten onun kuşağının insanıydı, seçim sonrası gene çok berbat ve içimize kapandığımız bir sürece girdik, duyarlı insanlarla sohbeti özlemişiz, onun torunu Emre Erol da yakın zamanda Foça üzerine "Foçateyn" adıyla ilginç bir kitap yazmıştı. 


Bu arada Aksaray Mahmudiye İlkokulundan 100. yıl mezunu biri olarak ilkokulumdan benden yıllar sonra mezun olan Murat Dinçel arkadaşımız da beni çocukluğuma götürdü, çocukluktan ilk gençliğe yönelik anılarımdan oluşan "70'li Yıllarda Çocuk Olmak" adlı anı kitabım da ona yakıştı. İzmir'de yıllar önce gittiğim okullardan öğretmen arkadaşlar ve gördüğüm en iyi okul müdürlerinden olan Ali Pir dost da gecenin sürprizleriydi. Şenel ve Günel kardeşler, Mine ve Sema hanım, sevgili Deniz, Kırmızı Kedi yılları muhabbetine daldığımız yazar arkadaşım ve Foça Kitap Kulübü başkanı Alptekin beyle sohbet ettik. Geceye son noktayı Foça Belediyesi Kültür işlerinin başındaki Oğuzhan Çakırefe arkadaşımızla koyduk.


Bu gecede de beni yalnız bırakmayan sevgili kardeşim, can arkadaşım Ercüment Kuyumcu'ya da yürekten teşekkürler... 7 aydır ilk kez bir böylesi bir etkinlik yaşayınca bu işleri ne denli özlemiş olduğumu da gördüm... Umarım özellikle ülke adına önümüzdeki kasvetli ve ağır süreçte, mizah alanı içersinde birbirinden ilginç konularda hazır bekleyen söyleşilerimizi de bir şekilde hayata geçirme olanağımız olur, tabii hayat bize sürekli geçirmeden!.. (Bu cümle sonu, 12 yıl kayıpla, 37 yılda, geçen yılın sonlarında en düşük maaşla emekli olabilen bir mizah, basın, ve edebiyat emekçisinin son zamlarda değişmeyen maaşı üzerine söylenmiştir!!!)

DAMDAKİ MİZAHÇI CİHAN DEMİRCİ

08 Temmuz 2023

"DAMDAKİ MİZAHÇI" CİHAN DEMİRCİ, FOÇA KİTAP GÜNLERİ'NDE 9 TEMMUZ GECESİ KİTAPLARINI İMZALIYOR!..

 

"Damdaki Mizahçı" Cihan Demirci, 9 Temmuz 2023 Pazar gecesi, 3. Foça Kitap Günleri'nin son gecesinde, saat: 20.30'da Foça Beşkapılar Kalesi önünde bu yıl ilk kez bir imza gününde kitaplarını imzalayacak...

45 yıldır mizaha yoğun emekler vermiş olan mizah yazarı-çizer-şair ve mizah tarihçisi, Mizahhaber'in yayıncısı, nam-ı diğer "Damdaki Mizahçı" olan Cihan Demirci sayfasındaki notta şöyle diyor:

"Foça ve yakın çevresindeki mizahseverler, gelin ilerde Foça'da yapmayı düşündüğüm etkinlikleri konuşalım, mizahın hayatlarımızdan kovulduğu bir dönemde gelin iki çift lafın belini kıralım!.."




28. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE, GENE HAKKIYLA ANAMAYACAĞIMIZ AZİZ NESİN USTAMLA İZMİT'TE SON KEZ BİRLİKTE OLDUĞUM UNUTULMAZ VE ÇOK HÜZÜNLÜ BİR SÖYLEŞİNİN ANISI...


Temmuz'u hiç sevmem... Zaten Temmuz'da mizahçıları hiç sevmez, dün Temmuz'da yitirdiğimiz müthiş mizah ustalarını paylaşmıştım Mizahhaber'de...

Temmuz benim için Sivas yangınıyla başlar, hemen ertesi günü ardından mucize eseri ölümden döndüğüm bir kaza ve o 3 Temmuz 2004 kabus günü aklıma gelir, sonrasında ardı ardına en sevdiğim mizah ustalarının gidiş ayı olarak cehennem sıcağı içinde sürer de sürer... Her Temmuz içimi bir acı kaplar...

Gene bir 6 Temmuz... Aziz Nesin ustamızı yitireli bu 6 Temmuz'da 28 yıl oldu, tam 28 yıl önceydi, ölümünden sadece 19 gün önce İzmit'te birlikte yaptığımız, önayak olduğum ve Aziz ağabeyin 40 dereceyi aşan ateş içinde hasta olmasına rağmen katıldığı "Şiddete Karşı Mizah ve Hoşgörü" başlıklı söyleşimizde aslında 5-6 kişi olacaktık ama mizah dünyasının ismi lazım olmayan bazı bizim kuşak mizahçı arkadaşlar Sivas Katliamı sonrasında o dönem Aziz Nesin'le yan yana görülmekten bile korktukları için çeşitli bahanelerle bu söyleşiye gelmediler, gerçekten annesinin rahatsızlığı nedeniyle Adana'ya gitmek durumunda kalan Demirtaş Ceyhun ağabey de katılamayınca, sadece Aziz ağabey ve ben, 35 dereceyi aşan bir sıcak altında, polis koridoru içinde çok ağır bir konuşma ve imza günü yaptık, Aziz ağabey, genç mizahçı olarak bana acır halde bakıyordu, akılla ilişkisini kesmeye başlamış bir ülkede mizahı da, mizahçıyı da çok zor günler bekliyordu sonuçta!..



Onu Sivas'ta koruyamamış olan bu ülkeye çok kızgındı haklı olarak. Bu ülkenin güzel günleri için elini taşın altından çekmemiş, yüreği elinde gezen bir gerçek aydındı!.. O gün ateşler içindeyken vasiyet gibi bir emir verdi çevresine.. Ömrünün bir sürecini geçirdiği İzmit'in en çok sevdiği yeri olan Keltepe'sini, yani en yüksek bölgesini "son kez" görmek istiyordu!.. İzmit ateş gibi bir sıcakla yanarken, biz söyleşi öncesinde, tam ülkemize özgü trajikomik bir şekilde, polis eskortu eşliğinde Keltepe'ye çıktık... Püfür püfür esiyordu Keltepe... Onun son yıllarındaki en yakın arkadaşı, hastabakıcısı, sevgilisi, dostu Ayben hanım yanındaki gerçek koruma gibiydi!.. O dönem adı Saraybahçe Belediyesi olan şimdinin İzmit Belediyesinin başkan yardımcısı da bizimleydi... Dört kişiydik anlayacağınız...




Özellikle orta sondan başlayarak, lise çağlarında neredeyse tüm kitaplarını okuduğum, henüz 22 yaşımda yanyana masalarda aynı işyerinde çalışma onuru yaşadığım Aziz Nesin usta, o gün Keltepe'deki son sohbetimizde bana; "Bu işi yakında yapamayacaksınız" demişti, genç mizahçılar için üzülüyordu, çünkü ülke mizahın yapılamayacağı bir sürecin içinde ilerliyordu!.. Her öngörüsü doğru çıktı, çünkü işi hep akıllaydı, bugün ülkemizde ranta yenik düşmemiş, organik bir mizah da, organik bir mizahçı da gerçekten "acınacak" haldedir ve siyasi-toplumsal mizah adeta yasaklanmıştır, onun gitmeden gördüğü gibi...

28 yıl önce henüz 30'lu yaşların başındaydım ve bu denli özümseyememiştim söylediklerini ama özellikle son 21 yıllık süreçte yaşadığım her türlü baskı, sansür, ifade verme, yargılanma ve hem siyasi hem de absürt mizahı özgürce yapamama, basından-medyadan adeta kovulma vaziyeti Aziz ağabeyi her zaman ki gibi haklı çıkardı!..

Herhangi bir partinin ya da siyasi görüşün yalakası ya da maşası olmayan, zalim iktidarları eleştirdiği kadar, iktidar olma gibi bir derdi olmayan, toplumun sadece ömrünü çalan, beceriksiz ana muhalefet partilerini de eleştiren, gerçekten muhalif yürekli, tam bağımsız mizahçılara özgü derin bir yalnızlık da cabası!!!!

Keşke onu yıllar önce pek çok kez yaptığımız gibi bu ölüm yıldönümünde de görsel sunumlu özel söyleşimle anabilseydik ama ne yazık ki bir tane CHP'li belediye ya da sivil toplum örgütü ya da yayınevi böylesi bir etkinliğe gene el vermedi!!!! Son 3 aydır temelli yaşamaya başladığım Foça'da başka söyleşi önerileri de hayata geçemediği için bunu önermedim bile!..

Yaşım ilerledikçe mizahçının hem toplum hem de muhalif geçinenlerce ne denli dikkate alınmadığını, yapayalnız bir insan olduğunu bizzat yaşayarak en ağır şekilde gözlemliyorum, gerçek mizahçısına asla sahip çıkmayan bir topluma Aziz Nesin usta zamanında az bile eleştiri getirdi!.. Zamanında çözdüğü bu toplumun bugünkü çok daha perişan ve korkunç halini görmeden gitti!.. Mizah yolculuğumdaki 4 büyük ustamdan biri gördüğüm olarak Aziz Nesin'in ben de hep ışık saçan anısına, mizah dolusu yürekten sevgilerimle...