26 Temmuz 2024

CİHAN DEMİRCİ MİZAHHABER'DE YAZDI: "OĞUZ ABİ'SİZ KALIŞIMIZIN 20. YILINDA BİZİ YETİŞTİREN BENZERSİZ USTAMIZI SEVGİ VE ÖZLEMLE ANIYORUZ..."


OĞUZ ARAL... 20 yıl geçti gidişinin ardından... O bizim tarama ucumuz, çini mürekkebimiz, şöhler kağıdımız, abimiz, babamız, dostumuz, sırdaşımız, arkadaşımızdı... Ona kızanın bile an geldiğinde saygı duyduğu benzersiz bir insandı... Titiz bir çizgi adamıydı... 

Kendisi babasını çocuk yaştayken yitirmiş, kardeşi Tekin'e ve sonrasında yetiştirdiği yüzlerce karikatürcüye "babalık" yapmış olduğunu pek çok kişi bilmez bile...

OĞUZ ARAL... Kolektif dergi çalışmasının bu topraklardaki gerçek öncüsü oldu... Uykusuz gecelerin adamıydı... Gereksiz taramalardan uzak durmamız için yıllarını ortaya koymuş ama bu anlamda çok da başarılı olamamış bir gerçek ustaydı...

Haşin ve ürkütücü bir görüntü altında pamuk gibi sımsıcak bir yürek taşırdı... Avni'nin, Utanmaz Adam'ın daha bir sürü çizgi kahramanın babasıydı... Bir pandomim ustasıydı... Bir saz ustasıydı...

OĞUZ ARAL... Son yıllarında aslında müthiş bir "mizah yazarı" olduğunu da göstererek veda etti dünyaya... Sokakta serseri olma olasılığı çok yüksek insanlardan ilk kez bu ülkede karikatürcü, mizahçı yaratmayı başarmış bir ustaydı o...

Genellikle sıradan ve kıytırık öğretmenliğe dayalı "Yetiştiricisi" pek de fazla olmayan bu coğrafyada harbiden çizer yetiştirmiş bir baba adamdı...

Ne yazık ki, böylesi bir usta vedasının 20. yılında gene hakkıyla anılamıyor, onca çabamıza rağmen ölüm yıldönümünde bir tek belediyeden, sivil toplum kuruluşundan ses çıkmadı gene ve biz gene sadece mütevazı sayfalarımızda anabiliyoruz böylesi özel, benzersiz bir ustayı....

BU KAPSAMLI YAZI  BU KADAR DEĞİL ELBET... YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK ADRESİNE TIKLAYINIZ...

CİHAN DEMİRCİ'NİN YAZISININ TAMAMI VE GÖRSELLER İÇİN MİZAHHABER LİNK ADRESİ: https://mizahhaber.blogspot.com/2024/07/cihan-demirci-yazdi-oguz-abimiz.html   


Cihan Demirci'nin ustası Oğuz Aral'la 9 Mart Cumartesi 2002 tarihinde, Beyoğlu İstiklal Caddesindeki Cumhuriyet Kitap Kulübünde gerçekleştirdiği hayatının söyleşisinde... 





06 Temmuz 2024

29 YIL ÖNCE BUGÜN YİTİRDİĞİMİZ MİZAHIN BÜYÜK USTASI AZİZ NESİN'İN ÖLÜMÜNÜN 19 GÜN ÖNCESİNDEN KALANLAR...

MİZAH GİBİ İNSANIN PANZEHİRİ OLAN BİR GÜCÜ EPEYCE YOK ETMİŞ BİR ÜLKEDE, 29. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE DE, GENE HAKKIYLA ANILMAYACAĞINI BİLDİĞİM AZİZ NESİN USTAMLA ÖLÜMÜNDEN SADECE 19 GÜN ÖNCE İZMİT'TE SON KEZ BİRLİKTE OLDUĞUM UNUTULMAZ VE ÇOK HÜZÜNLÜ BİR SÖYLEŞİNİN ANISI... 18. YAŞINA GİREN MİZAHHABER'DE YAZDIM...



03 Temmuz 2024

CİHAN DEMİRCİ YAZDI: "YÜZÜMÜZÜ GÜLDÜREN ADAM 'KEMAL SUNAL'I 24. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE SEVGİYLE ANIYORUZ!.."


24 yıl geçmiş aradan 'Güldüren adam' aramızdan gideli...Türk sinemasının büyük komedyeni, usta oyuncusu Kemal Sunal'ı bundan tam 23 yıl önce, 3 Temmuz 2000 tarihinde henüz 56 yaşında yitirmiştik.

AKŞEHİR'DE NASREDDİN HOCA'YI ANACAĞIMIZ GÜN ONU DA ANMAK DURUMUNDA KALMIŞTIK!..

Kemal Sunal'ın öldüğü gün olan 3 Temmuz 2000 tarihi hiç unutamadığım tarihlerden biridir. Neden derseniz, zira o gün karikatürcü-mizahçı meslektaşlarımla birlikte Nasreddin Hoca Şenlikleri için Akşehir'deydik... O yıllarda Akşehir henüz AKP'nin eline geçmemiş, yobazlaşmamıştı ve biz mizahçılar Temmuz'un ilk haftası içinde Akşehir'de düzenlenen "Nasreddin Hoca Şenlikleri"ne davet edilir, orada söyleşiler gerçekleştirir, sergilere ve imza günlerine katılırdık. İşte 3 Temmuz 2000 akşamında da, dönemin en çok izlenen programlarının başında yer alan, Ali Kırca'nın hazırlayıp sunduğu "Siyaset Meydanı" Akşehir'de çekilecekti. 

Biz de Siyaset Meydanı'na konuk olacaktık. Ancak Kemal Sunal'ın ani ölümüyle birlikte bu programın içeriği ve şekli değişti. Ali Kırca, zaten memleketi olan Akşehir'e gelişini iptal etti, bize de şu bilgi verildi. Program ikiye bölünecekti. İstanbul stüdyosuna çağrılan konuklar Kemal Sunal'ı konuşacaklar, Akşehir'de Nasreddin Hoca türbesinin önünde olan biz diğer konuklar da Nasreddin Hoca'yı ve mizahımızı konuşacaktık ve o gece bu şekilde Kemal Sunal'la, Nasreddin Hoca birlikte anılmış oldu. Böylece biz de mizahın fıkra kahramanının, yüzümüzü güldürmüş sinema kahramanıyla ortak anıldığı özel bir yayının içinde yer almış olduk... 

KEMAL SUNAL'LA BERBER'DE TANIŞMIŞTIM!..

Kemal Sunal'la ilginç bir şekilde tanışmıştım...Sanıyorum 1984 yılı olmalı... O zamanlar Güldürü Üretim Merkezi'nde, yani GÜM'de Müjdat Gezen'le, Kandemir Konduk'un yanında hem yazar-hem de çizer olarak çalışıyorum. Berber sorunum var, zira o dönem oturduğum Erenköy'deki berberden pek memnun değilim. Günün birinde Müjdat ağabeyin işyeri GÜM'e bir berber geldi. Meğerse zaman darlığı içinde çlışan Müjdat ağabey onu işyerine çağırmış. O gün işyerinde Müjdat ağabeyin saçını kesen Berber İsmet'le ben de hemen tanıştım. Bizim işyeri o zaman Taksim Elmadağ'da, Berber İsmet de meğerse, İstiklal Caddesinin hemen Taksim girişindeki ilk sokaklardan birinde berbermiş... Berber İsmet'in dükkanına gitmeye başladığım tarihlerden birinde kafam lavaboda yıkanırken yan tarafıma biri oturdu. Aşırı miyop biri olarak, gözlüksüz halde zor gördüğümden lavabodan kafayı kaldırdığımda da hemen fark edemedim. Yan tarafa bakacak durumda da değilim zaten... 

Fakat saçım kesilip de iş bitince, gözlüğü taktığımda yan koltukta Kemal Sunal'ı gördüm. Sessizce oturmaktaydı. Henüz 22'sinde genç bir mizahçı olarak, onu görünce yüzüm güldü, kendimi tanıttım, GÜM'de çalıştığımı söyleyince Müjdat ağabeye selam ilettiğini hatırlıyorum. ama söylenildiği gibi konuşkan bir yapısı yoktu. Hatta tam tersine asık suratlıydı. Hiçte şaşırmamış ve aslında daha da mutlu olmuştum. Çünkü o yıllarda eğitimini almaya başlayacağım sinema çocuk yaştan başlayarak benim için hep sihirli bir şeydi ve bir oyuncunun gerçek hayatta bambaşka, filmlerde bambaşka olması bence daha da kıymetliydi, bu onun iyi bir oyuncu olduğunu da gösterebilirdi bize, filmlerinde bir bakışı yeten Kemal Sunal, berberde en mütevazı, en samimi haliyle duruyordu. Bir sonraki gidişimde Berber İsmet'le onun hakkında sohbet etmiştik ve o da bana "Kemal abi filmlerinden çok farklıdır, genellikle sessiz, sakin, az konuşan biridir" demişti... Oyunculuk iyiyse zaten önemli olan perdede konuşmak değil midir?... 

Onun "Şaban" tiplemeli filmleri televizyon kanallarında her gün, her saat karşımıza çıkar ve mutlaka tekrar tekrar bakarken, izlerken yakalarız kendimizi... 82 filmi olan Kemal Sunal, 83. filmi için yolculuğa çıktığı bir anda dünyaya veda etti. 

3 Temmuz 2000 tarihinde Ali Özgentürk'ün "Balalayka" adlı filmin çekimi için Gürcistan'a gitmek için uçağa binen Kemal Sunal, kalkmak üzere olan uçağın içinde kalp krizi geçirerek yaşamını, henüz 56 yaşındayken erken yaşta yitirmişti.

MİZAHHABER olarak, ölümünün 24. yılında bir kez daha altını çizmek isteriz ki; Türk sinemasına komedyen olarak büyük katkıda bulunan çizdiği "Şaban" tiplemesinin gerçek değeri, bugün içine düştüğümüz "Recep İvedik" tiplemesinin sefaleti karşısında, çok daha iyi anlaşılmaktadır.

Kemal Sunal'ın yarattığı "Şaban" tiplemesinde müthiş bir samimiyet vardır. Bugün Türk insanına komedi filmi diye yutturulmaya çalışılan "RECEP İVEDİK" tarzı filmlerden değildir Kemal Sunal'ın filmleri...

Onun yarattığı "ŞABAN" tipi, bugünün maganda kahramanı "RECEP İVEDİK"e bence her açıdan fark atar, tur bindirir. Çünkü Şaban, maganda değildir. Şaban filmlerinde magandalık övülmez, yüceltilmez, neredeyse örnek gösterilmez. 

Şaban filmlerinde Türk insanının artık tamamen yitirdiği samimi, içten, saf ve naif bir duruş vardır. Yalındır, doğaldır ve en önemli farkı bu filmlerde iyi karakter Şaban, kötülere karşı mutlaka kazanır. Oysa her şeyin kirlendiği günümüzde artık var olan karakterler de kötülük, magandalık övülüyor, yüceltiliyor. Bu yönüyle bile Kemal Sunal'ın filmleri övülmeye değer.

Yüzümüzü güldüren usta oyuncu Kemal Sunal'ı 24. ölüm yıldönümünde bir kez daha sevgiyle, özlemle ve gülümseyerek anıyoruz...

Cihan Demirci - MİZAHHABER (3 Temmuz 2024)






KEMAL SUNAL FİLMLERİ AFİŞLERİ...















KAYNAK GÖSTERMEDEN KULLANMAYINIZ!..

#Mizahhaber

29 Mayıs 2024

İZMİR'İN KİTAPÇISI, YAYINCISI, 30 YILLIK BİR DOSTU, ARKADAŞI, KARDEŞİ; ERCAN GÜNAYDIN'I YİTİRDİM!..


... VE "ERCAN"IN DA GİTTİĞİ BU SABAH BİZE "GÜNAYDIN" DEMEDİ!!!!!

... Ve olmadı... Daha iki gün önce hasta yatağında yatarken yaşgününde pozitif dileklerinizi yollayın dediğim arkadaşım, dostum, kardeşim ERCAN GÜNAYDIN da GİTTİ!.. Direndi, direndi, direndi ama hayat dediğin şey bu dünyada çoğunlukla kötülere uzundur, ne yazık ki iyiler hep erken gider!.. İzmir'den iki can dostum; Aydoğan Yavaşlı 17 Mayıs'ta, Ercan Günaydın 29 Mayıs'ta uçup gittiler... Bu sabah telefonu ve bilgisayarı açtığımda öylece kalakaldım... 


Acım büyük, tam da yakınlarına gelip yerleştim, onları artık daha çok göreceğim dediğim bir anda arka arkaya gitmeleri beni daha da kahretti... Ercan ki bana ailemdeki pek çok akrabadan çok daha yakın olmuştur. Rahmetli babam Ercan'ı tanıyamamıştı ama hayırsız bir ağabeyim olduğunu bizzat en yakından bilen biri olarak bana "Aranızda bir yaş olsa da belli ki senin İzmir'de ağabey gibi bir kardeşin var" derdi...

30 yılı bulan çok yakın bir dostluğu ve yakın kardeşliği paylaştığım sevgili Ercan Günaydın arkadaşımla tanışmamın mimarı rahmetli ilk editörüm, danışmanım, sevgili can ağabeyim, rahmetli Tarık Dursun K.'dır. 1990'da ilk kültürel etkinliğini İstanbul Tüyap Kitap Fuarında Tarık Dursun K. ağabeyle yan yana bir imza gününde yapmış bir yazar olarak, o dönem bana yayın dünyasında yol göstericim olmuş Tarık ağabey kitaplarımın artmaya başladığı 1994'te bana; "Senin artık İstanbul dışına çıkman gerekir, başka şehirlere açılmalısın, dolaşmalısın, İzmir'de müthiş iki kardeş var, mizah duygusu yüksek tıpkı senin gibi, onlarla tanışmalısın, onlarla etkinlik yapmalısın" demişti.


1994 sonlarında Aralık ayında önce Ercan'ın kardeşi Gürcan'la İleri Kitabevi'nin Bodrum'daki şubesinde imza günü sayesinde tanıştım, o günkü etkinliğin de asıl mimarı zaten Ercan Günaydın'dı ve Gürcan aralarında sadece bir yaş olan ağabeyini heyecanla anlatmıştı. O etkinlikte Ercan'la telefonda konuştum... Belli ki 1995 yılıyla birlikte İzmir benim kapı komşum olacaktı. 1995'in 20 Mayıs Cumartesi günü Denizli'deki bir etkinlik sonrası İzmir'e geldim. 

İzmir'de İleri Kitabevi'nde gene 30 yıl dostluğunu, ağabeyliğini paylaştığım ama ne yazık ki 17 Mayıs 2024'te erkenden yitirdiğimiz Aydoğan Yavaşlı ile bir imza günü yaptık ve böylece Ercan'la benzersiz dostluğumuz başladı. Aslında herkesle böyle kolay kaynaşamam, arkadaşlığın oluşup güçlenmesi için epeyce zamana ihtiyaç duyarım ama Ercan'la her şey çok hızlı gelişti. 



Müthiş sıcakkanlı, enerjik, neşeli, şakacı, muzip, hayat dolu bir insandı. Ercan'ın eşi sevgili Meltem ve o zamanlar henüz 7 yaşında filan olan sevgili kızı Cansu ile bir aile gibi kaynaştık çok kısa sürede. Hatta o imza gününün gecesinde kalacağım otelin önünde beni bırakmaya hazırlanan Ercan, eşim evde kahve yapmış, istersen muhabbete devam ederiz deyince, tamam dedim ve o muhabbet uzadı, sonrasında oteli de unutup artık benim yıllarca odam haline gelecek olan bir odada kaldım... Oda penceresiz olduğu içim Ercan muzip haliyle her defasında "Hücrene hoş geldin" derdi bana... Bu hücre benim gönüllü girdiğim, mutlu olduğum bir hücreydi. Zamanla kendimi "Günaydın" ailesinin bir ferdi gibi hissettim hep...




Ardından İzmir'de; imza günü, söyleşi, atölye çalışması, kitap fuarları, belediye ve okul etkinlikleri fırtınası yarattığımız bir dönem 1996 yılında Ercan Kitabevinin Kemeraltı'nda açılmasıyla büyük bir hız kazandı ve sürdü. "Ercan Kitabevi"nin açılış gününde dükkanın kapısındaki kurdelayı kesenlerden biri olmak benim için bu uzun ve sağlam dostluğun ilk işaretiydi!.. Yılda en az 8-10 kez İstanbul'dan İzmir'e gelir-gider olmuştum... O kadar çok İzmir'deydim ki artık bazı İzmirliler beni İzmir'de yaşıyor zannediyordu... Henüz 30'lu yaşlardaydım ve gençliğin de verdiği o enerjiyle müthiş bir çalışma temposu yakaladık Ercan'la... 



Kabımıza sığamadık, İzmir yetmedi, Egenin diğer şehirlerine ve ilçelerine açıldık. 1996'da Ercan'ın organizatörlüğünde 9 gün süren bir Ege turu yaptık, amacımız ölümünün 1. yılında bu ülkenin büyük mizah ustası Aziz Nesin'in yaşadıklarını topluma anlatmaktı, turumuzun adı da: "Şiddete Karşı Mizah ve Hoşgörü Turu" idi. Balıkesir Ören'de başlayan bu tur Muğla Marmaris'te bitmişti. Sonrasında Marmaris'teki tüm okullarda etkinlik yaptığım "Marmaris Kitap Şenliği"ni 4 kez gerçekleştirdik. Fethiye'de kitap Şenliği yaptık...


Çocuklara, gençlere yıllarca mizahı, karikatürü anlattık, sevdirdik, ciddi bir nefes tükettik... Üniversiteler, liseler, ortaokul ve ilkokullar, belediye etkinlikleri, kitap fuarları, özel şenlikler... Mersin'de tam bir hafta kalıp, ilkokuldan, ortaokula, liseden üniversiteye kadar Mersin'in en önemli okullarında söyleşiler, atölyeler, imza günleri gerçekleştirdik. İzmir Kitap Fuarına yoğun emekler verdik... 10 yılı aşan bir süreçte Ercan'la yüzlerce etkinlik gerçekleştirdik...



Bu arada Ercan, kendisinin bıyıksız ve sakalsız hali gibi benzer bir fiziğe sahip sevgili kardeşi olan Gürcan Günaydın'ı Çin'deki karanlık bir kazada yitirmesinin ardından çok sarsıldı. Gürcan Çin'de transatlantik tarzı büyük bir gemide aşçılık yapıyordu ve çok erken bir yaşta o gemide asansör boşluğuna düşerek yaşamını yitirmişti. Cenazesinin günlerce gelemediği bu acı olayda havalimanında Gürcan'ın tabutunu beraber sırtladığımızda ona "Ercan, Gürcan benim de kardeşimdi ve yaşıtımdı, bundan sonra aynı yaşta bir kardeşin daha var" diyerek gözyaşları içinde sarılmıştım...


Sonrasında değişmeye başlayan Türkiye ile işler tabii ki daha da zorlaştı, yollarımız iş anlamında ayrı düşse de, arkadaşlık-dostluk anlamında hiçbir şey değişmedi. Ercan kardeşim 2018 yılında önce çok ciddi bir sağlık sorunu geçirdi ve uzun süre hastanede yattı ama güçlü ve pozitif kişiliğiyle bu zorlu süreci aşmayı başardı. Ancak bu süreç sonrasında uzun yıllar çok büyük emekler verdiği yayınevinin yaptığı kabalıkların ardından o yayınevinden istifa edince (Ki o yayınevi bana da uzun yıllar önce yeterince ağır bir ayıp yapmıştı) bir süre dinlendi...


Derken Ercan'la yıllar sonra 2019 yılının sonlarında yeniden kafa kafaya verdik. Ankara kökenli bir yayınevinin İzmir şubesini hayatının semti Kahramanlar'da açan Ercan Günaydın arkadaşım, bu yayınevini bir yayın grubuna dönüştürdü ve onunla ilk adımlarımızı çok uzun yıllardır baskısı bile olmayan 4 eski mizah kitabım ve 3 çocuk kitabımla, 7 kitapla birden 2020 yılının Mart ayı başında Ankara Kitap Fuarında attık ki hayatımız o andan itibaren ne yazık ki şaştı, kaldı!..



Oysa ki Ercan 2020 yılının Mart, Nisan ve Mayıs ayları için çalışma programı yapmaya başlamıştı. Ama karşımıza tüm dünyayı esir alacak, hepimizi evlere kapatacak Korona- Covid-19 virüs belası çıktı. İkinci adım olan Tüyap Bursa Kitap Fuarında ise tamamen istop ettik!.. Kitap Fuarına bir gittim ki, kimsecikler yok, zaten bir süre sonra fuarda iptal edildi. Mart-Nisan-Mayıs aylarında planladığımız 30'dan fazla etkinlik bir anda uçtu gitti ve hepimiz gibi bizler de eve kapandık. Yıllarca gezgin ve seyyah bir hayat yaşadığı için ayakta bu moralle duran beni bu dönem çok kötü vurdu!..



O dönemde 25 yılı devirmiştik bu müthiş tempolu arkadaşlıkta... Bize olağanüstü bir enerji veren, özellikle de çocuklara ve gençlere de ışık saçan o yoğun koşturmalarımızın bıçak gibi kesilmesi tabii adım attığımız yeni bir heyecanı da adım adım yok etti!.. 

Bakın bundan 7-8 yıl önce bazen haftada 5 okula etkinliğe giden bendeniz, şu son 4 yılda sadece nazar boncuğu gibi İzmir'de bir tek okula gidebildim. Haftada 5 okuldan, 4 yılda bir okula!!! Ercan'la kurduğum arkadaşlık ve dostluk sayesinde pek çok güzel insan da tanımış oldum... Yitirdiklerimizi sevgi ve özlemle anıyor, yaşayanlara sağlık diliyorum...
25. yılı geride bırakma anısına 20 Mayıs 2020'de İzmir'de bir araya gelmek ve çeyrek asırlık keyifli anılara dalmayı planlamıştık ama bu niyetimize adına "hayat" dediğimiz ve esiri haline geldiğimiz "vahşi kapitalizm"in yarattığı bu düzen buna izin vermedi ne yazık ki... 


Ama Ercan bu virüs sürecini geçirdiği Kuşadası'ndaki yazlık evinde bile boş durmadı, sürekli kitap üretti, beni de oraya çağırdı. 

Bir haftalığına filan diye gittiğim bu evde bir aydan fazla kaldım o virüs döneminde, o süreçte bile maskeli günler altında, eşi sevgili Meltem'in çok sevdiğim annesi Sevil teyzemin adını taşıyan bir dijital çocuk kütüphanesi açıldı ve açılış gününde bende o kütüphanenin bahçesinde bir karikatür sergisi açtım, çocuklarla bir atölye çalışması yaptık.


Ercan Kuşadası'nda kaldığı süreçte de durmaksızın çocuk kitabı üretti, üretti, üretti ama daha önce yendiği hastalığı ne yazık ki geçen yıl yeniden onu yakaladı ve yeniden çok zorlu bir süreç başladı... Aynı zamanda bir sağlıkçı olan sevgili eşi Meltem onu yaşatmak için insanüstü bir çaba içine girdi. O müthiş pozitif gücüne, o harika mizah duygusuna ve direnme gücüne güç dilemekten başka elimizden pek bir şeyin gelemediği günlerdi yaşanan günler.. Geçen hafta sonuna doğru 3 günlüğüne Alanya'ya gidip Pazar gecesi dönerken aklım hep ondaydı. Pazartesi yaş günüydü ama o yaşam savaşı veriyordu. Henüz 63 yaşındaydı. Geriye 30 yılı bulan bu sıcak dostluktan, arkadaşlıktan müthiş renkli anılar ve yüzlerce fotoğraf kaldı...


İleri Kitabevinin kapısında, imza günü öncesinde çekilmiş 20 Mayıs 1995 tarihli ilk fotoğraf bu yüzden anlamlıdır... Upuzun bir yolculuğun işaret fişeğidir bu!.. Ah be Ercan kardeşim... Bundan sonra işim daha da zor... Güzel insanların erkenden gidişi hiç bitmeyecek belli ki kötülerin elinde oyuncak olmuş, bu dibi çıkmış dünyada, sana da güle güle kardeşim, böyle anlarda hayatın anlamsızlığını daha iyi anlıyor insan!.. Sana da güle güle kardeşim, geriye dopdolu, soluk soluğa yaşanmış bir hayat ve güzelim anılar bıraktık ya, önemli olan da bu zaten!.. Ruhun şad olsun... Meltem'e, Cansu'ya ve Aycan'a ve seni hesap-kitapla değil yürekten seven tüm gerçek dostlarına dayanma gücü diliyorum...

Kardeşin, dostun, arkadaşın CİHAN DEMİRCİ...
(29 Mayıs 2024-Foça)


ERCAN GÜNAYDIN'LI ANILARDAN BİR DEMET...