07 Temmuz 2007

CUMHURİYET-KİTAP EKİNİN 5 TEMMUZ 2007 TARİHLİ 907. SAYISINDA YAYINLANAN CİHAN DEMİRCİ RÖPORTAJI...

Cihan Demirci ile son kitabını konuştuk

'RTE Garantili fıkralar'

Mizah edebiyatının üretken kalemlerinden Cihan Demirci, geçtiğimiz günlerde "RTE Garantili Fıkralar" adlı kitabını yayınladı. Mizahta en çok deneme türü eserler veren Demirci, bu kez politik fıkralarla çıktı karşımıza. Kendisiyle bu kitabını ve mizahını konuştuk.

Nazan YÜCEL

-Mizahı çok mu dışladık hayatımızdan, onun için mi bu kadar gergin bir toplum olduk ne dersiniz?..

- Sorunlarını çözemeyip, üst üste ekleyen bir toplum olarak içimizdeki insani duyguları birer birer yitiriyoruz. Mizah da bu insani duyguların en güzellerindendir. Gittikçe daha hoşgörüsüz, daha sevgisiz, daha kaba-saba bir toplum olduk...Yitirdiğimiz pek çok insani duygu, pek çok güzellik neden oldu bu berbat halimize şüphesiz. Mizah eskisi gibi sevilmiyor artık bu topraklarda. Oysa mizahın kaynağı yani başladığı yer gene bu topraklardır, Anadolu'dur. Türk toplumuna son 30 yılda uygulanan politikalar sadece insanları değil, mizahın gücünü-etkisini de vurdu kanımca. Suratlar hep asık, hep gergin artık insanlar. Yeterince gülemeden, gülmenin insanca erdemine eremeden, mizaha teğet bile geçemeden geçip gidiyor hoyrat ömürler. Bakın en gergin insanın Başbakan olduğu bir ülkede hayır beklenebilir mi?

- Politik fıkralar hayatımızdan epeydir yok olmuştu. En azından son 5 yılda, AKP iktidarında başbakan fıkralarından oluşan herhangi bir kitap çıkmadı, sizin yazdığınız "RTE Garantili Fıkralar" bu anlamda bir ilk oldu, politik fıkralardaki bu yok oluşu neye bağlıyorsunuz?..

- Dediğim gibi rafine mizahı epeydir yaşamlarımızın içinden söküp attık hoyratça. Hele hele özünde muhalif bir mizahı çok az görebilir hale geldik. Nasıl göreceğiz ki, bir yandan mizahçıların bakış açısı da toplumun genel düzeyinin altına indi, diğer yandan muhalif bir şeyler yapmaya çalışanlara aba altından sopa gösteren bir iktidar bulduk karşımızda... Şu son 5 yıla bir bakın... Başbakanın mizaha karşı hoşgörüsüz tavrı, bugüne dek bu anlamda hoşgörüsü eksik tüm iktidarların üzerine çıkmıştır. Bildiğim kadarıyla ilk davayı Evrensel çizeri Sefer Selvi'ye açtı Başbakan Erdoğan. Sonrasında Cumhuriyet çizeri Musa Kart nasibini aldı hiçde sert olmayan bir kedi karikatürüyle Başbakan davalarından. Ardından Penguen dergisinin kapağına, onun da ardından Leman dergisinin keneli kapağına açıldı davalar... Dava üstüne dava yağdırdı Başbakan... Mizah bu ülkede geçmişte de dava konusu olmuştu şüphesiz ama bu denli yoğun bir dava trafiği Başbakan RTE tarafından gerçekleştirildi ülke tarihinde. Şüphesiz daha başkaları da vardır gözümüzden kaçan. Böyle bir ortamda politik fıkralar da yok oldu elbet. İnsanlar korku içinde sadece internetten birbirlerine imzasız-anonim fıkraları yollar oldular. Ama bu yeterli değildi. İnsanın altına imzasını atacağı özgün fıkralara gerek vardı. İşte böyle bir ortamda çıkarttım "RTE Garantili Fıkralar" adlı özgün fıkra kitabımı.

- Kitabın yayın macerası da zorlu olmuş anladığım kadarıyla.

- Öyle oldu. Çalıştığım yayınevleri kendilerince haklı nedenlerle kitabı basmak istemediler. Çekindiler. Ülkede müthiş bir korku ve baskı ortamı yaratılmıştı iktidar tarafından ne de olsa. Kitap 1.5 yıla yakın bir süre yayınevlerinde dolandı. Sonra tam pes ettiğim bir anda Turkuaz Kitaplığı çıktı, kitabı basmak istedi. Kitap çıktıktan sonra da benzer zorluklar yaşadım ve hâlâ yaşıyorum. Bu benim kaderim olsa gerek. Kitaplarımın tanıtımı her zaman çok zor olmuştur. Başbakanın kontrolü altına geçmiş bir medya var ve bu medya bu kitaba 3 maymun muamelesi yapıyor şu anda. Yani görmüyor, duymuyor, bahsetmiyor...

MİZAH İKTİDAR OLMAZ!

- Başbakan çok gergin bir şahsiyet, bu tür bir insanın fıkrasını üretmek pek de keyifli olmasa gerek.

- Mizahı zerre kadar anlamayan, mizahın yarattığı hoşgörü kültüründen oldukça uzak duran bir başbakanın mizahını yapmak tabii ki pek keyif vermiyor insana. Ancak bu ülkede giderek yok edilen 'politik mizah' duruşunun da bir şekilde sürdürülmesi gerekir. Mizah dediğimiz, benim bu yaşa kadar hâlâ yaşıyor olmamı sağlayan tek güzellik muhalif bir tavırdan oluşur. Biz bu muhalif tavrı epeydir kuma gömdük bu ülkede. Mizahın muhalif tavrını yitirip, iktidar olmasını izliyoruz epeydir içimiz sızlayarak. İktidar sözcülüğüne soyunmuş karikatürcüler çıkabiliyor artık büyük gazetelerde. Oysa iktidar olan bir mizah oracıkta biter. İktidar olan bir mizah, kendine kralın soytarısı olmaktan ötede bir yol bulamaz. Üstelik, kendisi iktidar olan bir mizahın artık iktidar eleştirisine de pek hakkı kalmaz.

- Altı çizilmesi gereken bir konu da, sizin bu kitaptaki fıkralarınızın derleme olmaması, yani tamamen sizin üretiminiz olan özgün fıkralar bunlar.

- Evet, benim ürettiğim-yazdığım fıkralar. Ancak fıkra anonimleşmeye çok açık bir mizah türü olduğu için bu fıkraları elinizde tutmanız çok zor. Aslında hiç akıl kârı bir iş değil özgün fıkra yazmak. Çünkü kısa sürede orta malı olma olasılığı var. Kitapta Başbakan RTE ve bakanlarıyla ilgili 150 özgün fıkram yer alıyor. Daha önce yazdığım birkaç fıkra kitabının başına gelen, internete düşme ve anonimleşme durumunun bu fıkralarda da yaşanacağını sanıyorum.

- Cihan Demirci, 30 yıla yaklaşan mizahçılığını hem yazar, hem de çizer olarak sürdüren ender isimlerden. Bildiğim kadarıyla 7-8 yıldır mizah dergilerinden uzakta tek başına sürdürüyor mizah serüvenini. Kendi kitaplarını yazmakla kalmıyor, kitapların kapaklarından, iç resimlerine kadar yoğun bir emek veriyor. Kitaplar sizin için en önemli araç anladığım kadar.

- 1985'ten beri kitap yayınlıyorum. "RTE Garantili Fıkralar" benim 32. kitabım oldu. Yıllarca aralıksız olarak gazetelerde-dergilerde çalıştım hem yazdım, hem çizdim ama gazete ve dergilerdeki emeğin uçup gittiğini erken yaşta görünce kitaba önem verdim. Şu an sayısız kitap dosyası elimde bekliyor. Yalnız acı bir gerçek var ki, kitap yayınlamak her geçen gün daha zorlaşıyor, medya mizaha hiç yüz vermiyor. Mizah kitapları üzerine yazılan yazı pek bulamazsınız gazetelerde, kitap eklerinde. Çünkü ciddiye alınmıyor. Bu durum mizah yazarı olmak isteyen genç arkadaşların önünü de kesiyor. Bakın edebiyat-sanat dergilerimiz mizah öyküsü yayınlamamayı gelenek haline getirdiler. Onlar için mizah edebiyatımız Aziz Nesin ustamızla bitmiştir, sonrası yoktur. Oysa bu ülkenin yetiştirdiği en büyük mizah ustası olan Aziz Nesin, bizim kuşağımızın ortaya çıkış nedenidir. Ama ülkemizdeki edebiyat dükalığı onu da zamanında çok hırpalamış, onu da edebiyatçı saymamıştı epey bir süre.

DİL BİTERSE MİZAH DA BİTER!

- Siz mizahımıza ve dilimize başta "Geyik Muhabbeti" olmak üzere pek çok sözcük, deyim, terim kazandırdınız. Ancak dilini yitiren bir toplumda mizahın dilinin de eski etki gücünden uzaklaştığını söylüyorsunuz. Biraz açar mısınız?

- Günümüzde ne yazık ki mizah bu önemli gücünden her geçen gün daha da uzaklaşıyor, uzaklaştırılıyor... Çünkü bu toplum dilini yitirdi. Türkçeyi bitirdik. Türk insanı konuşamaz hale geldi. Kaç kelime kaldı dersiniz halkın ağzında?.. Kendi dilini konuşamayan bir toplumda mizahın dile yeni sözcükler katmasının da anlamı rafa kalktı. Daha sözcüğün bozulmamış halini bilmeyen bir ferde siz onun mizahçının elinden geçmiş şeklini nasıl kabul ettirirsiniz? Çok sağlıksız bir durum var bu yüzden. Kendi dilinin zengin olanaklarını bırakıp da, SMS dilinin mizahını yapmak gerçek bir mizahçıya sadece acı verir. Mizahın etki gücünden korkanlar, günümüzde sıradan bir popüler kültür aracı haline gelen ve sadece 'stand-up' düzeyine sıkıştırılıp var olmaya doğru giden mizahı da son dönemde hızla 'iktidar' gücü haline getirmeye çalışıyorlar.

- Son yıllarda, kimi belediye başkanları, kimi siyasetçiler de fıkra anlatmaya çalışıyor ama genelde rezil olup, davalık hale geliyorlar.

- Ne de olsa fıkra yazmak ve anlatmak her babayiğidin harcı değil. Son dönemde ortaya çıkan kimi fıkracı belediye başkanları ve bakanlar fıkra adı altında içlerindeki kini kusuyorlar sadece. Oysa fıkra yazmak, fıkra üretmek ve hatta toplum içinde fıkra anlatmak biraz mizah duygusu ve ince zeka ister. Az önce dediğim gibi son yıllarda sürekli karşımıza çıkan, fıkrayı da mizahı da küçük düşüren berbat bir tablo var. Kimisi politikacı, kimisi partili yandaş, kimisi belediye başkanı olan birileri nefret ettikleri insanlar hakkında hakaret dolu, aşağılayıcı, iğrenç fıkralar üretiyorlar. Mizaha amatörlük de dahil 29 yılını vermiş ve bu işi hep cid-tiye almış biri olarak bizim yolumuz oralardan geçmez. Amacımız kimseye hakaret etmek ve kimseyi aşağılamak değildir, bu ancak zekası yetersiz ve yeteneksiz insanların işidir. Yaptığımız sadece şudur; mizahın şimdilerde epeyce unutulmuş muhalif gücüne dayanarak, eleştiri hakkımızı kullanıyoruz. Rafine bir mizahçı diyeceğini zeka gücüyle inceden der, eleştirisini inceden ama sarsarak yapar.'

- O halde biz de "RTE Garantili Fıkralar" adlı son kitabından aldığımız "Yumurtaların akibeti" adlı fıkra ile bitirelim sözümüzü... Milli Eğitim Bakanı, RTE'yle birlikte bir ilköğretim okulunu dolaşıyordu. Girdikleri sınıfta, öğretmen öğrencilerinin düzeyini göstermek için bir öğrencisini kaldırıp sordu: "Bak yavrucum, sayın RTE'yle sayın bakanımız bizi ziyarete gelmişler, hadi şimdi heyecanlanmadan söyle bakalım; elinde 24 yumurta var ve ailen 6 kişi. Nasıl paylaştırırsın?.." Çocuk çok bilmiş bir ifadeyle bakana ve RTE'ye bakıp konuştu: "Bu yumurtalardan 6 tanesini aileme ayırıp, geri kalanlarını bakanın ve RTE'nin üstüne atarım öğretmenim!..

RTE Garantili Fıkralar / Cihan Demirci / Turkuaz Kitaplığı / 80 s.

Hiç yorum yok: