12 Ağustos 2006

SAHİ “CAN BABA”
GİDELİ KAÇ
DUBLE OLDU?..
Aradan tam 7 yıl geçmiş... 7 yıl yerine 7 büyük rakı demek daha mı doğru acaba?.. Onun ölüm haberini aldığım anda, yani; 12 Ağustos 1999’da Can Baba’nın en çok sevdiği şeyi yapıyor, nefis bir manzara karşısında rakımı yudumluyordum. Son yıllardaki dost sığınağım Kaş’taydım… Sevgili can dostum Sunder ağabeyimin o zamanlar oturduğu Kaş’ın en tepesindeki kartal yuvası bir dairenin balkonunda, Meis adasına bakarak rakı içerken cep telefonum çalmıştı. Arayan İzmir’den kitapçı dostum Ercan Günaydın’dı. Ercan, “Can Baba”nın son anlarına kadar yakınında olanlardandı. “Can Baba’yı az önce kaybettik” diyordu telefonda…

Can Baba ile gecesinde düşüp çenemi yaracağım bol alkollü bir imza gününde... (Ankara Tüyap Kitap Fuarı anısı - 22 Nisan 1995)

Can Baba’yla aynı yayınevinin yazarları olarak birlikte pek çok etkinliğe katılmış, pek çok anı paylaşmıştım…Ve o Can Yücel, iki sevgili dostumla kutladığım yaşgünümde gitmişti… Masamızdaki pastadan çok rakıdaydı artık gözümüz… Can Babayı gerçekten kaybetmiş miydik?.. Bana sorarsanız, hayır!.. Çünkü, benim özellikle 90’lı yıllarda yakından tanıdığım baba, kendi istemiş ve gitmişti, tıpkı iki yıl önce Oğuz Aral ustanın yaptığı gibi… Can Baba, hayatla-mantıkla-kabız otoriteyle ve daha bir sürü şeyle dalgasını sonuna dek geçen bir alem, bir özgün adamdı. Onunla paylaştığım anılardan bazılarını bundan 4 yıl önce Radikal-İki ekinde iki hafta boyunca yayınlamıştım. “Can Baba” için ölümünden önce yazdığım bir şiir de “Sazan Mevsimi” adlı şiir kitabımda yer alır.

PROMİLİ YÜKSEK İMZALAR...

Can Baba, yola şiirle çıkan bendenizin mizah yüklü şiirlerini de sevmiş, şiirlerim için kafası çok iyi olmadığı bir sırada (ender anlardan biri yani) söylediği övgü dolu sözler belleğimin bir köşesine yazılmıştı. Onunla çok tehlikeli imza günleri yaptık birlikte. Promili yüksek imza günleri!.. Hele hele bir tanesinde, Ankara’da Mülkiyeliler Vakfı restoranındaki unutulmaz bir gecede (1995 Nisan’ı) Baba’nın anasonu, bana da son oluyordu. Düşüp çenemin altını yardığım o geceyi Hacettepe’nin acil servisinde bitirmiştim… O günden beri çenemin altında küçük bir “Can Baba izi” durmaktadır. Baba’nın bana imzası da bu oldu anlayacağınız…

Can Baba şimdi, Datça’nın o püfür püfür, oksijen dolu, nem nedir bilmez havasında yatıyor… Ve aslında hâlâ pek abuk çok şeyle dalgasını geçiyor… Çoğunluğun yaşarken bile “ölü” olduğu ve “ölü” halde ortalıkta gezdiği, bu ‘Zombilirkişi’ler ülkesinde, CAN BABA Datça’da da en anasonlusundan nefes alıyor anlayacağınız… Anasonun sonu yok, ama ölümlülerin sonu var diyerek lafı burda keselim, yoksa Can Baba, bu kadar fazla lafa kızar ve o güzelim ağzını en güzel küfürlerle gene “küfür küfür” bozar!.. Bundan sonrasında kadehlerimiz konuşsun, şerefine be CAN BABA!..

Hiç yorum yok: