02 Nisan 2017

MİZAHIN GÜNÜ OLAN 1 NİSAN'DA; 171 YILLIK SAİNT PULCHERİE LİSESİNDE "EDEBİYAT VE MİZAH" SEMPOZYUMU...


Damdaki Mizahçı Cihan Demirci, uzun yıllardır sürdürdüğü okul etkinlikleri kapsamında daha önce; St. Michel, St.Benoit ve St.Joseph'in hem İstanbul hem de İzmir'deki okullarına çeşitli etkinlikler için gitmişti bugüne dek gidemediği belki de tek Fransız Lisesi olan Saint Pulcherie'den gelen davetin bu yüzden kendisi için başka bir anlamı da vardı... Saint Pulcherie, 1846 yılında kurulmuş, 171 yıllık çok köklü bir lise... 1 Nisan 2017 Cumartesi günü, "Edebiyat ve Mizah" başlıklı sempozyuma konuşmacı olarak katılmak üzere o güzelim binasından içeri girdiğimde, 70'li yılların başındaki ilkokulum Aksaray Mahmudiye İlkokulu geliyor nedense aklıma, çünkü 100. yıl mezunu olduğum o okulda 1873'de kurulmuş köklü bir okuldu ve yazar-çizerliğe çocuk yaşta ilk adımlarımı atmamı o okuldaki döneme de uygun atmosfer sağlamıştı belki de.  



Cihan Demirci, "Edebiyat ve Mizah" Sempozyumundaki konuşması sırasında... 

Saint Pulcherie Fransız Lisesi, 14 yıldır "Kültür ve Edebiyat" başlığı altında sempozyumlar düzenliyor. Bu yıl ki sempozyum için konu; "Edebiyat ve Mizah" seçilmiş. Sempozyumda 7 konuşmacı var. Okuldan içeri edebiyatımızın dev çınarı Yaşar Kemal'in son yıllarında yanında olup ona güç veren sevgili eşi Ayşe Semiha Baban ile aynı anda giriyoruz. Bizi okulun girişinde öğrenciler arkadaşlar ve bu etkinliğin mimarlarından Edebiyat öğretmeni sevgili Sibel Sözer karşılıyor. Hemen ardından okulun Fransız müdürü Alexandre Abellan ile Türk müdür yardımcı Mina Akcen'le tanışıyor, müdürün odasında sempozyum öncesinde kısa bir sohbete dalıyoruz.




Aslında bu sempozyum için davet aldığımda, konuşmama başlık olarak "Mizah Edebiyatın Neden Üvey Evladıdır"ı seçmiştim. Çünkü daha önce bu başlık altında yıllar önce bir kaç dergiye yazı yazmış, mizahın genellikle Edebiyat dünyası tarafından yeterince "ciddiye" alınmadığını, hatta dışlandığını ve bu anlamda mizah yazarlarının hep "yalnız" insanlar olduklarını Aziz Nesin usta ve kuşakdaşı yazarlardan örnekler vererek anlatmıştım. Ayrıca ülkemizdeki edebiyat ve sanat dergileri geçmiş yıllarda 5-10 yılda bir hazırladıkları mizah üzerine dosyalarda biz mizahçılara genellikle bu başlık gibi sorular yönelttiler. Sempozyumun "Aziz Nesin" anısına olduğunu davet aldığımda bilmiyordum doğrusu, sonradan öğrendim. Bu başlık daha da yakıştı. Çünkü, çocuk yaşta 70'li yıllarda kitaplarının tutkunu olduğum ve ilk kez 1982 sonlarında fiziken tanıştığım, 1983'te iş yerimizde yaptığı özel söyleşiden 1995'teki ölümüne dek yakınlığını paylaştığım, 1984'te GÜM adlı işyerinde aylarca yanyana masalarda çalışma onuru yaşadığım mizahımızın büyük ustası Aziz Nesin de kendisini zamanında Edebiyat dünyasına kabul ettirmek için az çaba harcamamış Edebiyat dünyası denen dünyanın mizahçılara yaşattığı dışlanmayı ve görmezden gelmeyi bize söyleşilerinde ve yazılarında anlatmıştı.  




1 Nisan'a yani mizahın, şakanın gününe denk gelen "Edebiyat ve Mizah" başlıklı bu sempozyum okulun salonunda 13.30 civarında açılış konuşmalarıyla başlıyor. İlk konuşmacı bir akademisyen olan Prof. Muharrem Kaya, benim 1984'te girdiğimde ağır "muhafazakâr" yapıcı nedeniyle 4-5 ay içinde terk ettiğim Mimar Sinan Türk Dili Edebiyatı mezunu. "Mizah kuramları açısından Nasreddin Hoca Fıkraları" başlıklı konuşmasını yaptıktan sonra sıra bana, Cihan Demirci'ye geliyor. Mizahın neden Edebiyatın üvey evladı olduğunu, mizahın ve mizahçının o benzersiz gücü ve yalnızlığını anlatmaya çalışıyorum bana ayrılan 40 dakikalık sürede, tabii pek çok şey sığmıyor süreye ama özellikle Aziz Nesin ustadan yola çıkarak tespitler yapıyorum, anılar ve anekdotlar anlatıyorum. Zaman darlığı nedeniyle ve "fazla bilgi sahibi" olmanın talihsizliğiyle pek çok konuya değinemiyorum, örneğin bu topraklarda mizahı gerçek anlamda edebiyata sokan ve Aziz Nesin ustaya da bu anlamda yol açan, okuduğum ilkokulun mezunu olmasıyla da övündüğüm Hüseyin Rahmi Gürpınar gibi müthiş bir mizah edebiyatçısına değinemiyorum. Mizahı Edebiyatla buluşturmuş Haldun Taner gibi bir ustaya dair bir şeyler anlatamıyorum. Zira ben mizahtaki ışığımı bu insanlardan aldım. TEF mizah dergisinin 1961 yılında edebiyatçılarla mizahçıları nasıl buluşturduğunu, dergideki 21 karikatürcüye karşılık 17 mizah yazarının var olduğunu ama günümüz mizah dergilerinde bu durumun olmadığını, mizah yazarlığının giderek yok olduğunu anlatacakken başka yerlerde geziniyorum. Sonrasında bir kısa aranın ardından bu kez benim kuşağımın mizahçılarından, hem yazar, hem de çizer olan isimlerden Metin Üstündağ, "Dünden Bugüne Mizah ve Edebiyat" başlığı altında kendi mizah yaşamından anılar aktarıyor, çıkardığı aylık dergileri anlatıyor ve sonrasında salondan soru istiyor. Dördüncü konuşmacı yılların kültür-sanat-edebiyat gazetecisi sevgili Zeynep Oral, "Aziz Nesin'e Olan Borcumuz" başlıklı konuşmasında Aziz Nesin'e neden borçlu olduğumuzu Aziz Nesin'in şiirleriyle renklendirip, gözlerimizi dolu dolu hale getiriyor, Az önce söz aldığımda, mizahın sadece güldürmekten oluşmadığını, içinde derin bir hüzün de barındırdığını söylediğim konuşmayı doğruluyor adeta.



Sonrasında Liseler Arası Makale Yarışmasının ödül töreni gerçekleşiyor. Ben de yarışmada üçüncü olan arkadaşların ödüllerini veriyorum. Gene bir aradan sonra, önce mizah yazarı Vedat Özdemiroğlu arkadaşımız "Paşa Gönül Kriterleri" başlıklı konuşmasına başlıyor. Vedat yıllardır dikkatle takip ettiğim bizim kuşağın içine giren, bu işi sahneye de taşıyan bir arkadaşımız. Konuştukça açılanlardan ve o da soru isteyip, gelen sorularla daha da sıcak bir söyleşi gerçekleştiriyor. Sempozyumun son iki konuşmacısı, sinema dünyasından yönetmen Ezel Akay... Mizah duygusu taşıyan, mizahçı olmasa da mizaha çok yakın dutan filmler yapan ve bir hikaye anlatıcısı olmayı çok seven Ezel Akay "Hikaye Anlatıcılığının Altın Çağı" başlıklı konuşmasında hikaye anlatıcılığı üzerinde duruyor. Son konuşmacımız, özellikle komedi dizilerinde ve filmlerinde oyuncu olarak karşımıza çıkan, özellikle de sevgili Atilla Atalay arkadaşımın "Sıdıka"sında unutulmaz bir tipleme çizen Hasibe Eren, o da "Mizah Üzerine" başlığı altında aslında bu tür konuşmaları pek yapamadığını söyleyerek başlasa da, salondan gelen sorularla sıcak bir söyleşinin içine giriyor ve sempozyum sonundaki kokteylle noktalanıyor.



1988-1992 yılları arasındaki süreçte 2 yıla yakın bir süre Fransa'da yaşamış ama 1992 yılından beri yani 25 yıldır bu ülkeye gidememiş biri olarak bir kaç saatliğine de olsa bir Fransız Lisesinde, o ciddiyeti görüyor ve o havayı soluyorum. Eee zaten ne demişti Bernard Shaw; "Şaka çok ciddi bir sanattır"... Bu sözü mizahımızın büyük ustası Aziz Nesin; "Mizah çok ciddi bir iştir" şeklinde çevirdi bizim yaşamımıza, gerçekten de öyledir ama sonunda genellikle güldürdüğü için ciddiye alınmaz, böyle de acayip, benzersiz, tuhaf bir yanı vardır ama eğer bu akla ziyan ülkede 55 yaşına merdiven dayamayı başardıysam, 39 yıldır mizahla her anlamda uğraştığım içindir, yoksa inanın akılla zerre kadar işi olmayan bu coğrafyada bu yaşa kadar dayanamazdım!.. 


SAİNT PULCHERİE FRANSIZ LİSESİNDE 1 NİSAN 2017'DE GERÇEKLEŞEN "EDEBİYAT VE MİZAH" SEMPOZYUMUNDAN FOTOĞRAFLAR... 

Saint Pulcherie Fransız Lisesindeki "Edebiyat ve Mizah" sempozyumuna değer katan en anlamlı ödül, ÇYDD derneğinin"Anadolu'da Bir Kızım Var, Öğretmen Olacak" projesine okul tarafından konuşmacılar adına yapılan bağıştı... Anadolu'daki bir kızımıza katkı sağlamış olmanın güzelliğiyle ayrıldık bu köklü okuldan... (C.D.)  



Hiç yorum yok: