16 Mart 2009

DAMDAKİ MİZAHÇI
YAZIYOR...

Gülmek de genlerle
ilgiliymiş!
Sevgili "Damdaki Mizahçı" dostları…Bulunduğum dam da sonuçta bir dünya damı. Damdan sadece buralara değil ara da bir dünyaya da zum yapıyorum. Dünyada da vaziyetlerin pek iyi gittiği söylenemez. Bir yanda savaşlar, bombalar, katliamlar diğer yanda giderek artan global krizler… Şüphesiz böylesi anlarda insanlar daha az “gülmeye” başlıyor. İnsanoğlunun kriz anlarında kıstığı şeylerin başında gülümseme, kahkaha atma geliyor.

Onca yerli komedi filminin arka arkaya vizyona girmesine, rekor üstüne rekor kırmasına rağmen insanımızın fazlaca güldüğünü söyleyemeyiz. İşte böylesi günlerde BBC kaynaklı bir araştırma “Damdaki Mizahçı”nızın zumlu gözünden kaçmadı! Onca akla ziyan, onca acayip haber arasında gözümden kaçmayan haber; ABD’deki San Francisco Devlet Üniversitesi’nce yapılmış bir araştırmayla ilgiliydi. Bu araştırma mutluluk ve üzüntü ifade eden mimiklerin “öğrenilmediğine”, insanoğlunun “beynine işlendiğine, yani genlerinde var olduğuna” ilişkin 1960’larda ortaya atılan bir savı güçlendirerek gündeme getirdi.

Sonuçları “Kişilik ve Sosyal Psikoloji” adlı bilimsel yayın organında açıklanan araştırmada 4 bin 800 fotoğraf incelenmiş. Prof. David Matsumoto ve arkadaşlarının incelediği kareler 2004’teki Paralimpik Olimpiyatları’ndan. Altın ve gümüş madalya kazanan judocuları görme engelliler ve görme engeli olmayanlar olarak ikiye ayıran uzmanlar her iki grupta da altın madalya alanlardaki mutluluk ifadelerinin aynı olduğunu, gümüş madalya alanların yüzünde ise yine görme engeli gözetmeksizin alt dudaklarını sıkarak birinciliği kaybetmenin üzüntüsünü saklamak amacıyla sahte bir gülücüğün belirdiğini saptamış. Dereceye giremeyen sporculardaki üzüntü ifadesi de her iki grupta aynıymış. Başka bir deyişle görme engellilerin görebilenlerle aynı surat ifadelerine sahip olmaları, hisleri göstermenin veya saklamanın yaşarken öğrenilmediğinin işareti sayılmış. Prof. Matsumoto, “Genlerimizde araştırma sonucunda duygularımızı ifade etmemizi sağlayan bir kaynağın bulunabileceği kanısı iyice güçlendi, hislerimiz ve onları kontrol eden mekanizma evrim sürecimizin izlerini taşıyor olmalı” diyerek çalışmalarını özetledi.

Yani bilim insanları bu araştırmanın sonucunda: duyguların öğrenilerek ifade edilmediğine, onun da genlere bağlı olduğunu görmüşler. Bu araştırmaya bakarak; Türk insanının epeyce bir kısmının neden az güldüğünü, gülmeyi sever gibi gözükmesine rağmen daha çok ağlamaya yatkın olduğunu daha iyi anlayabiliriz... Gülmek genlerle ilgiliyse, ağlamak da öyle olmalı.

“Damdaki Mizahçı” olarak benim bakışım şu ki; Bizim toplumun genlerinde gülmek ve güldürmekten çok ağlamak ve ağlatmak var. Bu araştırma bendenizin yıllardır yazılarında savunduğu bir sava da katkı sağlıyor. Bu topraklarda mizahın böylesine güçlü kök salmasının nedeni gülmeye olan aşırı düşkünlüğümüz ya da onu öğrenmemiz filan değildir, öyle olsa bunu şimdiye kadar çoktan öğrenirdik. :))

Genlerimiz bu konuda dile geliyor ve bize aslında diyor ki: "Ey kafası ve her şeyi karma karışık olan, epeydir gülmeyi unutmuş Türk insanı; senin gülmeye olan ilgin sadece içinde fazlasıyla birikmiş olan şu derin hüznü dağıtmak için, yoksa senin genlerinde gülmek yok, ağlamak var. Bundandır fazlaca güldün mü birden gözünden yaş gelmesi ve ağlamaya delicesine geçiş yapma isteğin... Bundandır bunca asık suratlı, her an birinin üzerine atlayacakmış gibi o halin, bundandır fazlaca gülmekten korkman ve tırsman... Bundandır ağır ol da delikanlı olsunlar vaziyetin... Bundandır mizah denen o güzel güçten ürkmen, bundandır mizah denen o insanca ilaçtan hep uzak durman. Ne de olsa hem genlerinde yok senin gülmek, hem de bunu öğrenmeye pek niyetin yok be güzel kardeşim! :))”

Siz siz olun, tüm sorunlara inat gülmekten ve mizahtan uzaklaşmayın ve dam üstünden GÜLEKALIN!..

(Cihan Demirci'nin "DAMDAKİ MİZAHÇI" başlığıyla BİZDEN HABERLER dergisine yazdığı Şubat 2009 sayısında yazdığı yazı...)

Hiç yorum yok: