02 Eylül 2006

Yazıbaşı’dan bir şenlik geçti!

İzmir’in Torbalı ilçesine bağlı Yazıbaşı beldesinde bu yıl 6. kez düzenlenen “Yazıbaşı Ekin Şenliği”nde fırtına gibi 4 gün 4 gece geçirdim!..

Zaten bu “Yazıbaşı”nın eski adı; “Hortuna” imiş, sonra da “Fırtına” olmuş Belki de o yüzden fırtına gibi bir şenlik yaşadık Yazıbaşı’da... Sevgili “Damdaki Mizahçı” blog dostları, sizlere daha önce de belirttiğim gibi Yazıbaşı adlı ilginç beldeye bundan tam 9 yıl önce gitmiştim. 9 yıl aradan sonra 22-25 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşen Yazıbaşı 6. Ekin Şenliğine katıldım. Şenlik benim için tam bir şenlik şeklinde başladı işin doğrusu. Bu yaz katıldığım şenliklerde de doğrusu benzer durumlar yaşamıştım. Bu şenliğin sadece “basın danışmanı” olmasına rağmen organizasyona da, herşeye de fazlasıyla karışarak işleri arap saçına çeviren, bir an bile durmaksızın-soluk bile almaksızın konuşarak karşısındakini dinleme huyu bulunmayan sayın Seval Deniz hanımefendi sayesinde ilk iki günüm kabus gibi geçti canım Yazıbaşında…

İlk gün beldeye 40 dakika uzakta Şirince’de bir pansiyonda buldum birden kendimi. Otelde yer olmadığı söylendi. Oysa nerdeyse valizlerimi odaya çıkarmak üzereyken… Selçuk’taki Orman yangınlarının da yarattığı müthiş cehennem sıcağıyla sanırım 50 derece bir sıcak yaşadım Şirince’de… Her şeyi bırakıp İzmir’e dönmeyi düşündüm o an… Çünkü bu tip, kargaşalardan çok ama çok sıkılmıştım artık… Oysa ben Şirince’ye değil Yazıbaşı’na gelmiştim. Neyse, ertesi gün kapağı asıl şirin belde olan Yazıbaşına attım. Konuklardan çok kendisi konuk gibi davranarak, yapılan eleştirilere kulak tıkayan, konuğuna sinirlenmesi, fırça atmaya kalkması an meselesi olan bu hanfendiyle diyaloğu o andan itibaren keserek işin asıl sahiplerine belediye başkanına, Yazıbaşı’dan yetişmiş sevgili Aslı kardeşime ve tabii ki Yazıbaşının içten, sıcak, demokrat insanına yöneldim, böyle yapmasaydım neredeyse geri dönecektim işin gerçeği… Sudan çıkmış balık gibi orta yerde kalakaldığımızı gören sevgili Yazıbaşılılar içten ilgileri, candan ve samimi tavırlarıyla yaşadığım tüm acayiplikleri ve sinir bozucu durumları unutturdular bana.

Yazıbaşı’nın can insanları Bu nedenle öncelikle Yazıbaşı’nın “enişte”si sevgili Muharrem dostun ve sevgili eşi Hikmet hanımın şahsında, pek sevgili Mübeccel Tonguç ablama, Semra dosta, Aslı’ya, Zeynep’e, Günay hanıma, genç kardeşlerim; Efe’ye, Ece’ye, Durul’a, Kurtuluş’a, Fırat’a, tüm Yazıbaşı gençlerine, Çitlembikli kahvede sohbetini esirgemeyen oyuncu dostumuz Macit Sonkan’ın babası Ahmet Sonkan amcaya ve adını sayamadığım herkese çok teşekkür ediyorum…Tabii bu şenlikleri Torbalı’dan gelen dostlar da takip etti. Torbalı Halk Eğitim Müdürü Ümit beyle, emekli öğretmen dostumuz Güven bey, şenliği düzenli takip eden Torbalı dostlarıydı…

Gerçek bir kültür-sanat şenliği! Bu yaz; Akşehir Nasreddin Hoca Şenliğine, Adalar Festivaline, Dikili Şenliklerine ve son olarak da Yazıbaşı Şenliğine katıldım. İçlerinde en iyisi Yazıbaşıydı diyebilirim. Bir küçücük belde olmasına rağmen, şenliğinin içeriğinde faso-fiso şarkıcı takımı yerine; yazarı, çizeri, şairi, heykeltraşı, ressamı, bilim adamını kısacası gerçek sanatçıyı öne çıkaran, içi dopdolu, gerçek bir kültür-sanat şenliği bir şenlik yaptı Yazıbaşı. Şarkıcı olarak da sadece gerçek bir yorumcuya, gerçek bir sanatçıya verdi konser için mikrofonu o da Edip Akbayram’dı…

Şenlik için hazırlanan özel derginin kapağı sağda...

Karikatür Atölyemizin 7 öğrencisi oldu Cins digital makinem gene cinslik yapıp da objektifi açılmayınca ne yazık ki size Yazıbaşından fotoğraf iletme şansım da olamadı. Yazıbaşı da bu anlamda yani fotoğraf çekip iletme konusunda Fırat arkadaşın ilettiği bir fotoğrafın dışında bana yardımcı olamadı. Şenlik kapsamında açtığım “Karikatür Atölyesi”ne en küçüğü 8 yaşındaki Mustafa Şahin Kırtan ile en büyüğü 16 yaşındaki (son anda aramıza katıldı) Yiğit Bozdağ olan 7 arkadaşımız katıldı. Yazıbaşı gibi küçücük bir belde için hiçte fena bir sayı değildi bu açıkçası. 8 yaşında olmasına rağmen atölyenin en parlak öğrencisi Mustafa Şahin Kırtan kardeşim oldu. Aramıza son anda katılan Yiğit için de aynı şeyleri söyleyebilirim. Tabii atölyenin en ilginç ismi, Yazıbaşının hiperaktif çocuğu Ali Yavuz’du. Yazıbaşında “Cin Ali” adıyla çağrılan hiperaktif Ali, bir yandan karikatür, bir yandan resim, bir yandan heykel atölyesiyle ilgilenip diğer yandan internete bağlanma, tavla oynama, satranç oynama, dama oynama, gazoz içme, merdivenlerden aşağı atlama gibi pek çok şeyi birarada yapmaya çalışınca atölyenin maskotu haline geldi. 3 günlük bir çalışma gerçekleştirebildiğimiz atölyemiz Cuma akşamı öğrencilerimizin çalışmalarından oluşan küçük bir karikatür sergisi de açtı. Bu sergiyi ve diğer (Resim ve heykel) sergilerini, şenliği Cuma akşamı ziyaret eden İzmir Büyükşehir Belediye başkanı Aziz Kocaoğlu da gezdi...

Mizah ve Gençlik Söyleşisi Yazıbaşı Ekin Şenliği söyleşileri Yazıbaşının en güzel kahvesi olan “Çitlembikli Kahve”de gerçekleşti. Bendeniz de 24 Ağustos Perşembe günü saat 16.30 gibi, acayip sıcak bir havada söyleşiye başlarken karşımda dopdolu bir kahve buldum bir anda. Oysa bu kadar sıcakta kahve acaba dolar mı endişesi taşıyordum. Dikkatimi çeken bir ayrıntı da tüm söyleşilerde belediye başkanı İbrahim Cinkılıç’ın konuşmacının yanında olup onu yalnız bırakmamasıydı. Oldukça keyifli geçen söyleşinin sonunda yan masaya konan ve Yazıbaşı’na “imza günü” için 35 tane gelmiş bulunan kitaplarımın bitmesi sadece 5 dakika aldı. Pek çok ilçeye fark atacak kadar bilinçli bir halka, aydınlık gençlere ve yaşlılara sahip olan Yazıbaşı, Egenin o güzelim yüzünün en önemli mihenk noktalarından biri olduğunu 9 yıl sonra da bana bir kez daha çaktırmadan gösteriyordu.

Yazıbaşı'dan gelen tek fotoğrafı yollayan sevgili Fırat kardeşim'le restoranda otururken, arkamızda da iki Yazıbaşı'lı genç arkadaşımız. Fırat da Yazıbaşı Gençlik Tiyatrosunun pırıl pırıl oyuncularından...

Yazıbaşı Gençlik Tiyatrosuna alkış!

24 Ağustos Perşembe gecesi, belediye başkanı İbrahim Cinkılıç’ın gerçekten cin bir fikirle bir Tır’dan oluşturduğu sahnede, müthiş bir rüzgarın ses düzenini bozan azizliğine rağmen Yazıbaşılı tiyatro gönüllüsü gençleri keyifle izledim. Sevgili ustam Aziz Nesin’in “Azizname” adlı oyununu muhteşem bir kalabalık karşısında başarıyla sahneleyen Yazıbaşı gençleri alkışı fazlasıyla hak ettiler. Hepsini candan kutluyorum. Üzüntüm anlamsız yere boşa giden ilk iki gün yüzünden onlarla daha fazla birlikte olamamak. Umarım bu şenlik sırasında belediye başkanı sevgili Cinkılıç tarafından onlara verilen tüm sözler tutulur ve bu oyunları başka ilçelere, beldelere de taşıma imkanı bulurlar ve asıl önemlisi güzel bir tiyatroya sahip olurlar…

Edip Akbayram ağabeyimle keyifli bir gece

Yazıbaşı 6. Ekin Şenliğinde neredeyse tüm söyleşileri izleme imkanım oldu. Bu şenlik sayesinde tanıdığım heykeltraş dostumuz Malik Bulut’u, Ali Poyrazoğlu’nu, İzmir’den gelen 5 şair dostumuzun şiir dinletisini, (Dinçer Sezgin, Hidayet Karakuş, Fergun Özelli, Muzaffer Kale, Ahmet Günbaş) sevgili oyun yazarı dostum Haluk Işık’ın söyleşisini, Van Üniversitesi rektörü Yücel Aşkın’ın ve Prof. Dr. Ergün Aybars’ın “aydınlık” söyleşilerini Çitlembikli kahvenin o samimi ortamında keyifle, ilgiyle izledim. Ve derken geldik şenliğin son gecesinin final konserine… Bu konseri verecek kişinin güzel bir tesadüfle 20 yılı aşkın bir süredir dostluğuna sahip olduğum sevgili ağabeyim Edip Akbayram’ın olması benim için ayrı bir keyifti doğrusu…Coşku dolu konser sonrasında kendimizi Aksan Otel’de bulduk. İşin komik yanı, fazla kalabalık olmasın diye ben Yazıbaşından bir kaç dostla geldim Edip ağabeyin masasına… Fakat bir süre sonra gördük ki, tüm ama tüm Yazıbaşı orada yemekte!.. Hatta ve hatta Yazıbaşının hiperaktif gücü, atölye öğrencimiz Ali Yavuz bile oradaydı!. Belediye başkanının 40 kişi olarak düşüdüğü bir yemeğin 150 kişiye ulaşması otelin salonunda da bir konser atmosferi oluşturdu açıkçası. Edip abiyle otelde odalarımıza çıktığımızda saat sabahın 6’sına geliyordu…

4 saatlik bir uykudan sonra ertesi sabah soluğu bir çorbacıda aldığımızda ise saat 10 filandı… Bendeniz Yazıbaşı’dan Cumartesi günü ayrılmadan gene Mübeccel ablanın o harika balkonunda aldım soluğu… Cumartesi akşamı 6’da İzmir’e doğru yola çıkarken arkamda yeni dostlar bırakmanın keyfi içimi sarmıştı…Çarşamba akşamından başlayarak “Konuk yazarına sahip çıkıp” içten ilgisini fazlasıyla gösteren sevgili Muharrem dosta, Mübeccel abla’ya, Semra’ya, Aslı’ya, Zeynep’e kısacası tüm dostlara bir kez daha teşekkürler… Belediyede yaşanan karambol anlarda sevgili Zeynep’in içten tavrı da unutulmaz, Aslı’nın samimi yaklaşımı da… Sağolun… Yazıbaşı’da anlarımız gergin başlasa da, bunca yılın şenlik deneyimiyle sorunları çözüp, bir güzel dostluk bıraktık geride…

Sevgili Edip Akbayram ağabeyle yıllar öncesinden iki nostaljik anı... Üstteki fotoğrafta İzmir'de Ercan Kitabevi'ndeki ortak imza günümüzden (Ekim 1997)... Alttaki ise Karşıyaka Pan Kitabevinin açılışını yaptığımız günde gerçekleşen imza günümüzden. (Kasım 1997)

Yazıbaşı’da bizi yalnız bırakmayan dostlarla saatlerce söyleştik, paylaştık, konuştuk… Ağaç altında da içtik, meyhanede de, balkonda da, bahçede de, Dede Bar adlı türbenin önünde de… Bitik hale getirilmiş bir ülke anormal bir hızla gerisin geriye doğru bir finale hızla koştururken o pırıl pırıl, geceyi aydınlatan insan yüzlerini kazıdık son dönemlerde insana hasret kalmış belleğimize… O aydınlık, o güzel insan yüzleri değil midir bu akla ziyan ülkede yazar-çizer olarak hâlâ soluk almamızı sağlayan… Ben ne diyeyim sana; çok güzelsin be YAZIBAŞI…

Hiç yorum yok: