30 Mart 2006

“Kütüphaneler Haftası”
nedeniyle 5 günlük
bir etkinlik için gittiğimiz
Karadeniz Ereğli’de
“sabıka kaydı”
rezaleti yaşadık!..

İşte olayın faili "SABIKA KAYITSIZ" iki yazar!!!

Ne de olsa çocuklarla bir araya gelip onlara “kitap okumak” gibi “düzgün insan” olmak gibi, “mizahı ve hoşgörüyü sevmek”gibi güzel şeylerden bahsedecektik. Bu etkinliğe izin vermeye niyeti olmayan ilçe Milli Eğitim Müdürü Turan Akpınar, yorgunu yokuşa sürüp son hamlesini yaparak iki yazardan “sabıka kaydı” istedi. İlçeye Aydoğan Yavaşlı’dan bir gün sonra ulaştığım için benim daha sonra haberim oldu. Son 15 yılda 650’ye yakın söyleşi ve imza günü yaptığım okullarda hiç böyle “aşağılayıcı” bir istekle karşılaşmamıştım. Bunca yıllık yazarlığımdan bana kalan en önemli şey, hâlâ “onur sahibi” bir insan olmam. Aynı durum, üstelik emekli bir eğitimci olan Aydoğan Yavaşlı dostum için de geçerlidir. Üstelik sadece mizah değil, yıllardır çocuk kitapları yazan insanlarız bizler.

Ezgi Kitabevi sahibi Şefik Kalkan sabıka kayıtsız yazar C.D ile... Bu ülkenin eğitim düzenine

Kütüphane haftası mı yakışır,

sustalı haftası mı?
Anlayacağınız, “Kütüphaneler Haftası” gibi anlamlı bir haftada üzerimizde; Bıçak, silah, sustalı çakı, uyuşturucu filan olmadığı için, üzerimizde sadece KALEM ve KİTAP olduğu için Karadeniz Ereğli’de devlet okullarına girmemiz bir Milli Eğitim müdürünce ENGELLENDİ!..

Ereğli bir Avrupa kentiymiş!

Yıllardır Karadeniz Ereğli’nin her tarafına “Karadeniz Ereğli Bir Avrupa Kentidir” diye şık tabelalar koyan belediye başkanı Halil Posbıyık, bence o tabelaları bir an önce yerinden kaldırsın!.. Çünkü bir “Avrupa” kentinde böyle rezalet olmaz, kültürel bir etkinlik için okula gidecek yazardan “vesika” istenmez, yazarın ve kitabın onuruyla böyle oynanmaz!. Tarafsız olması gerekirken “iktidar” gücü olarak karşımıza çıkanların gerçekleştirdiği bu onur kırıcı uygulamaya bunca yıldır yazan-çizen bir insan olarak “Yazıklar olsun” diyor, bu zihniyeti kınıyorum!.. Karadeniz Ereğli de bu “çağdışı” uygulamayla Avrupa kentliğinden uzaklaşmış, yobaz bir düzenin sularına adım atmıştır. Ey Milli Eğitim müdürü; sen yazarlardan “sabıka kaydı” isteyeceğine, önce öğrencilerin “sabıkalı” olmasına engelleyecek çalışmalar yapsana!.. Sizin asıl işiniz bu değil midir?.. Neredesiniz ey eğitimciler!

Ereğli’de maruz bırakıldığımız bu uygulamada “seslerini” ne yazık ki duyamadığımız okul müdürlerine, öğretmenlere, eğitimcilere, sivil toplum kuruluşlarına, kendini “çağdaş” zanneden oluşumlara da buradan üzüntülerimi iletiyorum. Bu “ölü” sessizliği, bu korkak tavırla hiçbir zulme ve baskıya gıkını çıkarmadan yaşayanlar altlarından kaymakta olan ülkelerini sevdiklerini falan söylemesinler bana!.. Çünkü yerinde gösterilmeyen “vatan” sevgisi de yalandır!.. Hiç kimse bana Batıdan, Avrupa’da, AB’ye girmekten filan bahsetmesin, burası artık sıradan bir Arap ülkesinin bile düzeyinin altına hızla inmekte olan kişiliğini, kimliğini, hoşgörüsünü, sevgisini, insanca duygularını yitirmiş, şiddet düşkünü, zavallı, sahipsiz bir ülkedir artık…

Yerel basına açıklama Yaşadığımız bu tatsız olay yüzünden bir haftalık programımız da alt üst oldu 28 mart Salı günü, öğlen civarı Ezgi Kitabevinde protesto niteliğinde bir imza günü ve “BASIN AÇIKLAMASI” yaptık. Bu açıklamaya gelip yaşadığımız rezaleti haber yapan; ERT televizyonundan Muhammed Balaban arkadaşımıza, İlke gazetesinden Sedef arkadaşımıza ve Yeni Haber’den Timuçin Özat’a teşekkür ediyorum. Yerel basının az da olsa hala var olduğunu gösterdiler… Bizler; eğer bir cani, bir katil, bir mafya üyesi, bir uyuşturucu satıcısı filan olsaydık o okullara çok daha kolay, elimizi-kolumuzu sallayarak girecektik belki ama yazar olduğumuz için üstümüzde sadece “kitap” ve “kalem” taşıdığımız için Ereğli’de okullara giremedik!. Durum bu kadar basit!.. Kaybeden en başta zavallı ilköğretim öğrencileri oldu!. En çok onlar adına üzülüyorum… Atatürk İlköğretim Okulu, Orhan Oğuz İlköğretim Okulu, Madenci İlköğretim Okulu, Erdemir İlköğretim Okulu gibi okullara gidemedik… Oysa sevgili Aydoğan Yavaşlı, bundan 5 kadar önce çok ağır bir kalp krizi geçirmiş, 21 gün yoğun bakımda yatmıştı. Adeta gidip gelmişti. Aylar sonra yanında sevgili eşi Melahat Yavaşlı ile ilk kez İzmir dışına çıkıyor, tam 11 saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra sırf çocuklarla birlikte olmak için Ereğli’ye ulaşıyordu... Aralık sonunda çok ciddi bir otobüs kazası geçirerek, şans eseri kurtulan bendeniz de ikibuçuk ay yatak-döşek yatmış, daha yeni ayaklanmıştım… 5 saati bulan bir otobüs yolculuğundan sonra da Pazartesi akşamı ben varmıştım Ereğli’ye…Günümüzde şiddetin kucağına düşmüş, hiçbir sosyal aktivitesi kalmamış çocuklara kitabın, okumanın, hoşgörünün ve sevginin erdemini aşılamaktan başka bir derdi olmayan bizlere yapıldı bu çağdışı muamele!. Kitapçı dostumuz Şefik Kalkan’ın, öğretmen eşi Hamiyet hanım, kızları Ezgi’nin ve sevgili Kerim beyin sıcak ilgisiyle üzüntümüzü hafifletmeye çalışsak da, bu yapılanı ülke medyasına duyurmak “DAMDAKİ MİZAHÇI”nın bunca yıllık emeğine duyduğu saygının borcudur. Tam da hayatımın ilk anlamlı ödülünü kazandığım, bu Pazar o ödülü alacağım bir anda yaşadığım bu tatsız olay, bir yandan canımı sıkıp, keyfimi kaçırırken, ülkedeki vahim vaziyeti de bir kez daha göstermiş oldu…Bilmenizde yarar var; Bu yılın başlarında İzmir gibi bu ülkenin en çağdaş şehrinde, “Çakabey Koleji” adlı bir özel okulda “Okulumuzda böyle zirzop şeyler istemiyoruz” denilerek, çocuklar için yazdığım mizah kitaplarım toplatılmıştı… Ey anneler, babalar, öğrenciler, öğretmenler!. Bu ülke ayaklarımın altından gidiyor… Okullardan artık adam gibi bir güzellik beklemeyin, bu kafa iktidarda olduğu sürece, bu ülkede şiddet ve cinnet soluk alamayacağımız boyutları da aşacak. Gün gelecek vinizden bile çıkamayacaksınız, “DAMDAKİ MİZAHÇI” nın 26 yıldır yazdığı her öngörü gerçekleşmiştir, bunun için müneccim olmaya da gerek yok, dama çık yeter!.. Her gün yeni rezalet, her gün yeni bir acı, her gün yeni bir utanç yaşanan bu akla ziyan ülkede, Aydoğan Yavaşlı dostumla bizim suçumuz daha en baştan belli; BİZİM SUÇUMUZ YAZAR OLMAK dostlar!..

Hiç yorum yok: