Bugün Nisan 1,
peki siz kaç insansınız?
CİHAN DEMİRCİ
Bugün 1 Nisan, Nisan’ın biri... Zaten uzun
zamandır es geçtiğimiz, unuttuğumuz bir gün!.. Çünkü epeydir “neşe”den ve “şaka” dan çok uzaklaştık!..
Çünkü epeydir hayatı unuttuk, ölüme daldık!.. Çünkü epeydir “ağır ol da molla
desinler” toprağı serptiler daha yaşarken üzerimize!.. Bugün 1 Nisan!.. Bir
zamanlar epeyce neşeli insan yapan bir tarihti bu!.. Ancak o günlerden artık
pek eser yok!.. Bu durumu sakın sadece korona virüsü yüzünden sanmayın!..
Yanılırsınız!..
Ey mizah duygusundan epeydir uzaklaşmış,
akla dayalı bir gülme eyleminden inatla uzakta duran, her bir tarafı
gerginliklerle kaplı, şimdilerde ev hapsi dönemi yaşayan ülkem insanı!.. Pek
kimseler fark etmese de, 1 Nisan şakası şeklinde bir vaziyet artık zerre kadar
anımsanmasa da 1 Nisan mizahın günüdür. 1 Nisan uzun süredir boşladığımız,
umursamadığımız aklın sanatı mizaha sahip çıkmanın da günüdür aynı zamanda!..
Nisan 1, mizahın, şakanın, neşenin,
gülmenin, gülümseyebilmenin, şu yalan ve sahtekâr dünya ile dalga geçebilmenin
günüdür!.. 1 Nisan, asıl
derdi koronadan çok “cehalet virüsü” olan bu gergin ve yüzyıllar öncesine geri
döndürülmüş ülkede sayısı her geçen gün azalan biz “gerçek” ve “organik” mizahçıların
kabul günüdür!..
42 yıldır mizaha; hem yazar, hem
çizer, hem de mizah tarihi araştırmacısı kimliklerimle emek veren biri olarak,
insanlık adına en önemli milatlardan birinin M. S.’den yani ‘Mizahtan Sonra’ başladığını
düşünürüm hep... M.Ö.’nün yani ‘Mizahtan
Önce’ dönemin insanlık için ne denli
karanlık, ne denli sıkıcı, ne denli kuru, ne denli yavan, ne denli tatsız,
tuzsuz geçtiğini tahmin etmek pek de zor olmasa gerek!..
Mizah yalanın panzehiridir!
İnsanoğlu, kendi tarihi içersinde mizahı keşfetmesiyle birlikte ‘insan olma’ yolundaki en önemli adımlarından birini de atmış oldu aslında, farkında olmadan... Bir kahkaha atımı bir kişi için küçük ama insanlık için büyük bir adımdı zira. Mizah, bir palyaçonun kocaman ayakkabıları kadar büyük adımlar attı insanlığın gülümsemesi için. Nisan 1 aslında işletme mezunlarının günü de sayılabilir. Hayatları küçük-zararsız ve neşeli işletmeler üzerine kurulu, mizah duygusu gelişmiş, ruhunda muhalif bir tavır ölmemiş, mizah duygusu taşıyan insanların günüdür Nisan 1!.. Mizah, en zor anlarda hayata neşenin ve aklın gücüyle direnmektir, o yüzden uygarlık gerektirir!..
İnsanoğlu, kendi tarihi içersinde mizahı keşfetmesiyle birlikte ‘insan olma’ yolundaki en önemli adımlarından birini de atmış oldu aslında, farkında olmadan... Bir kahkaha atımı bir kişi için küçük ama insanlık için büyük bir adımdı zira. Mizah, bir palyaçonun kocaman ayakkabıları kadar büyük adımlar attı insanlığın gülümsemesi için. Nisan 1 aslında işletme mezunlarının günü de sayılabilir. Hayatları küçük-zararsız ve neşeli işletmeler üzerine kurulu, mizah duygusu gelişmiş, ruhunda muhalif bir tavır ölmemiş, mizah duygusu taşıyan insanların günüdür Nisan 1!.. Mizah, en zor anlarda hayata neşenin ve aklın gücüyle direnmektir, o yüzden uygarlık gerektirir!..
Biliyorum şaka yapacak halde
değiliz ama epeydir değildik zaten, bu sadece bir virüsle olmadı, uygarlıktan
ve insanlıktan uzaklaştıkça oluştu bu durum!.. Şaka yapmayı zaten epeydir
unutmuştuk, şimdi üstünü de örttük!.. O yüzden tv dizilerinden hayata karışan
kirli sakallı ağır ve katil ağabeylerin, aşağılık gerginliğini taşıyan bu ülkede hayat çok
ciddi durdukça daha da dibe vurduk!.. Çünkü o ciddiyetin altı hep çürük ve
yalan doluydu!.. Oysa mizahın yalanla işi olmaz, zira mizah yalanın
panzehiridir!... Tüm yalanları yüzüne vurur toplumun!.. O yüzden yalanla
yönetenler mizahı sevmez, sevemez!.. Oysa gülmenin karşısında hiçbir ciddiyet
çok fazla ciddi kalamaz. Hayatı ciddiye alsak da, en zor anımızda bile kalan ömrümüzü
ti’ye almaktan kaçınmayalım… Bugün Nisan 1, mizahınız inceldiği yerden
kopsun!..
Azınlığın sesi
Mizah, her zaman azınlıkta
olan çoğunluğun sesidir, bu yüzden de sesi bastırılmış azınlıkların da sesidir
aslında… Mizah, çoğunluk adına başkaldıran azınlıkların soluk aldığı bir temiz
hava deposudur. İnsanın ölümün soğukluğuna karşı hayatın sıcaklığını savunmak
zorunda olduğunu bize bazen yüksek kahkahalar, bazen de hüzünle harmanlanmış
küçük gülümsemeler eşliğinde hatırlatan doyulmaz bir güzelliktir mizah.
Aristo’ya
göre insan ‘Animal ridens’ yani ‘Gülen
hayvan’dır. Güç sahipleri tarih boyunca, ellerindeki sınırsız gücün
verdiği rahatlık içinde, burunları kaf dağında gezindiği için ‘gülme’den uzak durmuşlardır çoğu
zaman. Gülme unutulunca da ‘Aristo’ tarzı bir bakışla geriye sadece ‘hayvan’ kalmıştır!.. Zira bütün
canlılar arasında sadece insan ‘gülme’ yetisine
sahiptir. Maymun insana en benzer hayvan olarak gülme taklidi yapmaz mı?
Aslında insandaki 5 duyunun yanına ‘gülme’yi
de koyabiliriz. Aristo, ‘Canlılığın
Öğeleri’ adlı kitabında yeni doğmuş bir bebeğin yaşamının 40. gününe dek
gülmediğini söylüyor. Aristo’ya göre; 40. günde bir bebek mucizevi bir yolla
artık tam anlamıyla insan olmuştur! Gerçek olan şudur; ister hayatımızın 4.
gününde, ister 40. gününde, ister uykuda, ister uyanırken gülelim, ‘gülme’ eylemi insana hep güç veren
canlandırıcı bir ateştir. ‘Gülme’
insandaki korkuyu ortadan kaldırır. Belki de bu yüzden dinler tarihine
baktığımızda ‘gülme’ eylemi
karşımıza hep bir suç unsuru gibi çıkar. Kilise, başlangıçtan beri gülmeye hiç
sıcak bakmamıştır ve hep karşı durmuştur. Çünkü ‘gülme’ ciddiyeti ve
ağırbaşlılığı bir anda toz duman eder, çünkü ‘gülme’ bir anda iktidarı sarsar, güç dengelerini iskambil
kağıtları gibi ardı ardına devirir. Çünkü kahkaha bozguncudur ve
tehlikelidir...
Biz
ağlamayı severiz!
İnsanımızın‘gülmeyi ve mizahı sevdiği’
söylenir.. Çok uzun yıllardır yazıp-çizen, mizahın pratiği kadar teorisine de
kafa yoran biri olarak bu ülke insanının gülmekten çok ağlamaya yatkın
olduğunu, bu ülkede gülmenin değil ağlamanın ve ağlatmanın her daim geçer akçe
olduğunu üzülerek söyleyebilirim. Mizahçıların yıllardır bu ülkedeki en önemli
sorunu, ülkede her daim ‘akla ziyan’ bir şekilde seyreden hayatın hızının,
mizahı sürekli sollaması ve tur bindirmesidir. Mizahçının hayal gücüne tur
üstüne tur bindiren trajikomik ülke gerçekleriyle en baba mizahçının bile yarışabilmesi
olanaksızdır. Mizah, tehlikeli sularda
gezer. Eğer ‘muhalif’ tavrından
uzaklaşıp, güce yani iktidara sırtını dayar ve onun destekçisi olursa
sıradanlaşır, yumuşar ve popüler kültürün elinde basit ve kırılgan bir oyuncak
haline gelir.
Mizah, gülmece değildir!
‘Alma mizahçının ahını, dama çıkarır sonra
mizahını’ diyerek yıllar önce yüksekçe bir dama çıkmış ve hayata epeydir
oradan bakan bir ‘Damdaki Mizahçı’ olarak
yaşadığımız ülkenin bu baş döndüren, ruh söndüren, akla ziyan gerçeklerine 42
yıldır mizahın bana verdiği anlatılması zor dayanma gücü sayesinde direniyorum
. O yüzden onu su kadar gerekli görüyorum. Mizahla ve mizahçıyla uğraşmaktan
çok keşke mizahın ne olduğunu biraz anlamaya çalışsak, üzerine biraz kafa
yorsak. Örneğin; mizah sadece ‘gülmece’nin karşılığı değildir. Çok daha derin
bir içerik taşır. Mark Twain, mizah karşısındaki ezberimizi bozan; ‘Mizahın gizli
kaynağı neşe değil, hüzündür, cennette mizah yoktur’ sözüyle bu anlamda bir
ufuk açmıştır önümüzde. Charles Baudelaıre ise Twain’in bu sözünü ‘Acının iki
çocuğu var; biri gözyaşı, diğeri mizah’ diyerek adeta tamamlamıştır. Acı ve
hüzün mizahın içinde gülmece kadar yer etmiş çok önemli unsurlardır, o yüzden
acılı ve hüzünlü toplumlarda mizah çok daha fazla işe yarar, insanlar farkına
bile varmadan o insanların bitmek bilmez ruh yaralarını sarıp sarmalar.
Bugün
Nisan bir, cehaletin baş düşmanı olan mizahın sihirli gücünün günü! ..En zor
günlerde bile şunu unutmayın; bir Nisan, bir gülen insan, peki siz kaç
insansınız?..
(CUMHURİYET- OLAYLAR VE GÖRÜŞLER SAYFASI-CİHAN DEMİRCİ- 1 NİSAN 2020)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder