29 Eylül 2008

ŞÜKRÜ ERBAŞ'IN
30. ŞİİR YILI
GECESİ...
Şair dostum, sevgili can ağabeyim Şükrü Erbaş'a kendisinden bile habersiz hazırlanan 30. Şiir Yılı gecesi 27 Eylül Cumartesi akşamı, Kadıköy'deki Nazım Hikmet Kültür Merkezinin salonunda gerçekleşti...
Gecenin afşinden bir detay...Geceye konuşmacı olarak katılan isimlerin tamamı gözükmüyor... Yani bir bu kadara yakın isim daha konuştu o gece...
Bundan bir ay kadar önce Ankara'dan sevgili Eren Aysan aramıştı. Şükrü Erbaş ağabeyimiz için bir 30. Şiir Yılı gecesi yapmayı planladıklarından bahsetmiş, tarihi vermişti... Şükrü Erbaş'ın ilk şiiri 1978'de Varlık dergisinde yayınlanmış... Benim ilk karikatürümün de yayınlanma yılıydı 1978... Demek ki aynı zamanlarda yola çıkmışız onunla... Sonra o konuştuğumuz gün geldi... Tarih: 27 Eylül Cumartesi 2008... Böyle bir geceye direkt olarak pek de sıcak bakacak bir yapıda olmadığı için sözde başka bir şiir gecesi varmış gibi Şükrü ağabey Antalya'dan İstanbul'a davet edildi... Geceden kimsenin haberi olmasın diye, yakın çevremize bile söylememiştik. Ama inanın konuşmacılar bile doldurdu nerdeyse salonu... Ancak geceye saatler kala Şükrü ağabeyi o kadar çok arayan oldu ki, böyle bir gece olduğu gerçeği geceye bir kaç saat kala ortaya çıkıverdi... Kadıköy'de sellerin gittiği tam bir Sonbahar bir akşamıydı. Nazım Hikmet Kültür Merkezinin en üst katında bulunan salon hızla doluverdi ve Şükrü Erbaş dostları; Eren Aysan, Betül Dünder, Emel İrtem'in çabaları, diğer dostların da katılımıyla gerçekleşen güzel bir gece başladı...
Gecenin ilk konuşmacısı şair Sezai Sarıoğlu'ydu...
Gecenin sunuculuğunu Sevinç Sırma üstlenmişti... Akşam 19' da başlayan "Şükrü Erbaş 30. Şiir Yılı Gecesi"nin ilk konuşmacısı şair Sezai Sarıoğlu idi... Gece sonrasında burada yazdığımda adlarını unutmaktan korkacağım Şükrü Erbaş dostlarının ardı ardına gelen konuşmalarıyla sürdü... "Damdaki Mizahçı" Cihan Demirci de, 14 yılı bulan bir Şükrü Erbaş dostu olarak gecedeki konuşmacılardan biriydi... Sevgili çizer arkadaşım Semih Poroy, konuşmasında Şükrü Erbaş'la dostluklarının 15 yılı bulduğunu söyledi. Benim de bu demlenmiş dostlukta 13 yılım geride kalmış, Şükrü ağabeyle dostluğumuz çaktırmadan 14. yılına girmişti. Aslında sahneye konuşmak için çıktığımda ondan bir kaç şiir okumak da istemiştim. Bu nedenle daha önceden seçtiğim şiirlerle oraya gitmiştim ama bunu yapmadım. Şükrü ağabeyle dostluğumuzu düşündüm... Ankara'da, İstanbul'da dah başka pek çok yerde ve özellikle de İzmir'de geçen o keyif dolu anlarımızı... Şükrü Erbaş sadece iyi bir şair değildi... İnsan yanı, şair yanıyla hep atbaşı yarıştaydı...Hayatlarımıza, coğrafyamıza, yalnızlıklarımıza, acılarımıza, çaresizliklerimize sızan dizelerin sahibiydi o... Sözcükleri hep yalındı ama o yalınlığı ışıltılı kılan hakiki duygular taşırdı onun şiirleri... Şimdilerde ortalarda pek de görülmeyen bir "hakiki" bir duruş taşırdı... Türkü dostuydu....Çok sevdiğim pek çok türküyü 14 yıldır birlikte söyleme keyifne ermiştim onunla...Bilmediğim pek çok türküyü de öğrenmiştim ondan... Hacı Taşan, Neşet Ertaş'a içimde zaten var olan sevgiyi daha da artırmıştı... Muhabbetin doruklara çıktığı pek çok keyifli geceye kadeh kaldırmıştık sevgili Şükrü ağabeyle... "Dicle üstü ay bulanık" demişti o bir şiir kitabının adına... Dicle üstünde ay bulanıktı ama o hep netti... Herkesin özellikle arkadan konuşmayı sevdiği, değerlerini ancak yitirdikten sonra konuşma ve yazma derdine girdiği bir coğrafyada bizler o gece övgülerimizi, eleştirilerimizi, anılarımızı, anekdotlarımızı Şükrü Erbaş'ın yüzüne yaptık... Her konuşma onu biraz daha mahçubiyet içine soksa da, Onun deyimiyle "Şair bacılar"ın önayak olduğu bu keyifli gece, aslında müthiş derecede hoyrat ve vefasız bir edebiyat dünyası içinde dayanışmanın güzelliğini parlattı... Gece planlanan süreyi aşarak 3 saatten fazla sürdü... Hatta bazı konuşmacılar giderek geciken rakıya daha fazla engel teşkil etmemek için konuşmalarından feragat bile ettiler.
Konuşmamda İzmir'de yaşadığımız keyifli bir bilet hikayesini anlattım salonu dolduran dostlara... Yıllar önce İzmir'de Kitapçı arkadaşımız Ercan Günaydın'ın evindeydik... Sayısız kez yaptığımız gibi... Gece 12'de İzmir'den Ankara'ya dönecek olan Şükrü ağabeyin gömlek cebinden otobüs biletini çaktırmadan almış, Ercan da banyoya gider gibi Kamil Koç'a kadar gidip bileti sabaha saatlerinde bir biletle değiştirmişti o gece... Sonra yeni bilet gene çaktırmadan aynı cebe konmuş ve bu sayede sabaha dek keyif dolu muhabbetimiz sürmüştü...Operasyon ortaklarımızdan Habib Bektaş'ın da Erlangen'de kulakları çınlasın...
30. Şiir Yılı gecesinin sonunda sahne önce gitarla-kemanın güzel nağmelerini yaşadı. Önce kemanist Mehtap Meral arkadaşımızın bestelediği Şükrü Erbaş şiirini dinledik ondan. Sonra sahne türkülere yani sevgili Yasemin ve Nevzat dostlara kaldı... Finalde ise sahnede son sözü söyleyecek kişi, gecenin yıldızı Şükrü Erbaş vardı... Sonrasında gene Kadıköy'de Nevzat Karakış dostun sahne aldığı "Türkü Diyarı"nda bulduk kendimizi... Gecemiz türkülerle aydınlandı, türkülerde sona erdi... Bunca yıldır kaldığı her yerden erkenden kalkıp giden Şükrü Erbaş'ı Pazar sabahı, 10.30 gibi yolcu etmenin keyfini yaşadım ilk kez... Sanırım bunu 30. yıl gecesine borçluyum... Sevgili Şükrü ağabey, nice güzelim dizelere ve birlikte nice keyifli anlara...
Gecenin sonu "Türkü Diyarı"nda gerçekleşti. En solda sevgili Şükrü Erbaş, yanında Nezih Kesim, karşılarında Lale, Semih Poroy ve bendeniz Cihan Demirci...

ŞÜKRÜ ERBAŞ
30. ŞİİR YILI GECESİ
"TÜRKÜ DİYARI"NDAN
ENSTANTANELER...

Hiç yorum yok: