05 Mayıs 2008

Çizdiği karikatürler gibi,
mizahı bizzat yaşayan
bir karikatürcüyü
yitirdik:
EFLATUN NURİ...

30 Nisan Çarşamba gününden beri 8. Uluslararası Akdeniz Karikatür Yarışması için çizer arkadaşlarımla Alanya'daydım...4 Mayıs Pazar dönüş günümüzdü... 2 saatten fazla rötar yaparak pazar günümüzü Antalya Havalimanında perişan eden Atlas Jet'e başta İbrahim Tapa olmak üzere sövgülerimizi bitirmiş Yeşilköy havalimanına inmiştik...Uçaktan inip servise bindiğimiz anda cep telefonumu açmıştım ki, o anda çaldı... Telefonda Cumhuriyet Kültür servisinden Selcen arkadaşımız vardı. Artık onun sesini duyduğum anda bir karikatürcünün başına bir şey geldiği hissine kapılıyorum... Selcen son yıllarda bu tür haberleri ilk ulaştıran isim oluyor zira... Bu haberi de hemen verdi. Karikatürcü ağabeyimiz Eflatun Nuri'yi yitirmiştik... Hayatımızı esir almış İstanbul soğuk ve yağmurlu bir pazar gününde bizi gene geçmişe götüren bir kayıpla karşılamıştı...

Eflatun Nuri ve ağzından düşürmediği sigarasıyla Bir ANKARA TRENİ anısı... 1999 yılının Aralık ayında karikatürcüler trenle Ankara'ya gidiyorlar... Boşalmış bira şişeleri, bol muhabbet, bitmek bilmez anılar ve müthiş anekdotlar... En solda Eflatun Nuri kadim arkadaşlarından Tonguç Yaşar, yanında Eflatun Nuri. Karşılarında Damdaki Mizahçınız Cihan Demirci ve bir başka karikatürcü Turgay Karadağ...
(Cihan Demirci ARŞİVİNDEN...)

O MÜTHİŞ BİR "ANLATICI"YDI...

Havalimanında Kamil Masaracı, İbrahim Tapa, Havva Tapa, Didem Çapa ve Deniz Som'la vedalaşıp Havaş'ın Bakırköy servisine bindiğimde gözüm daldı. Eflatun abiyle ilk tanıştığımız günlere gittim birden... 81 yaşında ölen Eflatun Nuri'yle sanırım ilk kez 1981 yılında tanışmıştım. Yeni Asır gazetesinin Gıcık mizah ekine yazıp-çizdiğim zamanlar... Gazete adlı gazetenin Mazete adlı mizah ekinde yazıp-çizdiğim dönemde onunla röportajlar yaptım... Sonra Gırgır ve Fırt'ın pek de hoş olmayan bir döneminde aynı odada çalıştık bir kaç ay... Derken 90'ların sonunda "Bir Mizah Dehası Suavi Süalp" adlı biyografik-anı kitabını yazarken onunla epeyce biraraya geldim. Zira Suavi Sualp'in mizahçılığında en yakınındaki arkadaşlarından biriydi o... Suavi Sualp'le en önemli ortak yanı, Eflatun abi de Suavi Baba gibi mizahın kaynağı bizzat kendisi olan mizahçılardandı. Yani mizahı yaşayarak kağıda dökenlerdendi... Onunla bu kitap yayınlandıktan sonra biraz kızıp kapıştığım günler de oldu... Kendisini yakından tanıdıkça yaşadığı her anektodu ve anıyı tıpkı Suavi Baba gibi her defasında farklı anlatan yani her defasında yeniden yazan, renkli bir "ANLATICI" buldum karşımda... Evet, belki de en doğru tanımlama bu... Eflatun Nuri, meddah benzeri bir anlatıcıydı aslında... O yüzden yaşamının son yıllarında çizerlikten çok yazarlık yaptı...

Zira hem yazar hem de çizer biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki yazarlık bu işe daha uygundur. Suavi Sualp kitabında bana verdiği bilgiler ve anlattığı kimisi hayali anılarla beni kitabın yayınlanması sonrasında epeyce zora soksa da, hatta epeyce kızdırsa da, yaşımın olgunluğu hayat tecrübem arttıkça ona karşı olan bu kızgınlıklar hınzır gülümsemelere dönüştü ben de hep...Aynı kızgınlığı Ertuğrul Akbay'ın eline geçen Gırgır ve Fırt dergilerinde çalıştığı dönemde de yaşamıştım... Ama bunları üst üste koydukça anladım ki karşımda müthiş bir "anlatıcı" var... O yüzden onun bir kaç yıl önce yayınladığı "Benim Adım Eflatun" adlı anı kitabına da hep hınzırca gülümseyerek baktım... Çünkü ordaki anılarında çoğunun aslıda yaşanmamış olduğunu, ya da bizzat Eflatun abinin yaratıcı kaleminden çıkmış hayali anılar olduğunu biliyordum... Çünkü bu anıların kimilerini ondan daha önce bambaşka şekillerde dinlemiş ya da bazılarına bizzat şahit olmuştum...

Sonuçta hayat dediğiniz şey de tıpkı tüm bu dediklerim gibi bir hikaye değil mi?... Her şey hayal aslında... Yaşam ve ölüm... Hepsi hayali... Şu an ki varlığımız bile... Gerçek olan şu ki, soğuk ve yağmurlu bir pazar günü, Türk karikatür tarihinin renkli bir kaleminin daha uçup gittiğini öğrendim İstanbul'a adım attığım anda... 81 yıllık bir ömür, çok yakında taşındığı yeni evinde tek başına bir şekilde 3 Mayıs Cumartesi gecesi bitmişti... Geriye sayısız karikatür, sayısız anekdot ve sayısız anı kaldı bu renkli ömürden... Onu hep ağzından düşürmediği sigarasıyla ve her defasında yeniden yazdığı anılarıyla hatırlayacağım hep... Ta ki sıra bize gelene dek... Bu ülke güzel renklerini bir bir yitirirken yerine renksizleri koyuyor... İnsan bile olamadan ömürlerini tamamlayan renksiz yaratıkların ülkesi burası artık... O yüzden EFLATUN NURİ gibi naif bir kuşağın, renkli anlatıcıları birer birer eksiliyor kendi çizgilerimizle süslü o yürek penceremizden...

Son kez tam bir ay önce 4 Nisan'daki Karikatürcüler Derneği gecesinde karşılaşmıştık Eflatun abiyle... Eflatun Nuri'yi şu an bir yerlerden duyar gibiyim... O şimdi burda olsa kendi ölümünü bile bize kimbilir ne denli değişik ve ne denli renkli bir şekilde anlatırdı... Çünkü hep gerçek bir karikatür gibi yaşadı hayatı boyunca... Çizgi izini bırakarak da gitti... Güle güle sevgili anlatıcı ağabeyim güle güle...

CİHAN DEMİRCİ

Hiç yorum yok: