23 Temmuz 2007

MUHALEFETSİZ TÜRKİYE
"DURMAK YOK, AKP İLE
YOLUNMAYA DEVAM" DEDİ!

Gel de sonuçları sabahlara kadar belli olmayan o eski seçimleri arama... Tek televizyon kanalından izlenen, hatta radyodan dinlenen, sabahın 5'ine kadar sonuçların hala belli olmadığı, müthiş bir heyecan fırtınası yaratan o eski seçimler...22 Temmuz seçimlerinde sandıklar 17'de kapandı, aradan sadece 1 saat 45 dakika geçti ve bir tv kanalı bize henüz seçim yasakları bile sürerken sonuçları 18.45'te iletti bile!!!! Size "DAMDAKİ MİZAHÇI" olarak bundan sonraki seçimlerle ilgili bir bilgiyi şimdiden vereyim: "Oyunuzu daha sandığa atmadan, birileri sonuçları açıklayacak!"

Geçmiş olsun Türkiye!.. Belli ki akıllanmayacaksın... Belli ki daha yiyeceğin çoooook kazıklar var senin... Ama sen bunu hak ediyorsun laf aramızda... Zaten ölü olan bir ana muhalefeti sandığa gömmeyi biliyorsun ama azgın iktidarları zamanında gömmeyi gene öğrenemedin... İlla ki iş işten geçecek, kafanı duvarlara vuracaksın, ama bu kez sanırım öyle bir zamanın da, öyle bir dört duvarın da pek olmayacak...

"TEK BAŞINA"LAR ÜLKESİ!

Biliyorum sen "tek başına"yı seversin... Paylaşmak istemezsin hiçbirşeyi, her şeyi tek başına götürmek, ya da birilerinin tek başına götürmesinden yanasındır hep... Gömdüklerin bu yüzden genellikle koalisyonlardır senin... Biraraya gelip, ortak olarak birşeyler başarmayı beceremeyen bir toplum olduğun için, senin derdin hep tek parti iktidarıdır. Sonra da "Çok partili hayata geçiş"ten filan bahsedersin, zerre kadar inanmadığın halde. Koalisyonlar hazım ister, kültür ister... Bu ülke o yüzden "tek başına"lar ülkesidir. Herkes "tek başına" dır çünkü bu ülkede. Yanyana geldiğinde bile tekbaşınadır. Birarada durduğunda bile tek başınadır. Mitinglerdeki o kalabalıklar da aslında tek başınaydı belki de bu yüzden...
Nisan'da başlayan Cumhuriyet mitinglerine "piknik kıvamında mitinglerle bir ülke kurtulmaz" dediğim zaman bazı dostlar, anlatmak istediğimi anlayamayıp sanki bu mitinglere karşıymışım gibi sitem etmişti bana... Oysa derdim sadece, mitinglerdeki havayı eleştirmekti. Evet, güzel olan birşey vardı, insanlar uzun yıllardır ilk kez yürüyorlardı ama bu yürüyüş, piknik havasından öte bir anlam taşımıyordu benim açımdan... Oysa kızdığımız adres neresiydi; AKP İKTİDARIYDI... Peki yüzbinlerce insan, şikayetlerini nereye iletti: ANITKABİR'E... Bu ülkeyi kurtarıp, onurla kurmaktan, muhteşem devrimler yapmaktan başka bir suçu olmayan Mustafa Kemal Atatürk'ü, her daraldığında psikolog yerine ziyaret etmek neye çözümdü acaba?.. Kızdığımız insan Atatürk müydü?.. Kızdığımız AKP iktidarı olduğuna göre, yanlış adresteydik. Başbakanlığa doğru yüzbinlerce insanın yapacağı bir yürüyüşe acaba hangi güç karşı durabilirdi... Ama bu yürüyüş çok daha fazla cesaret ve güçbirliği kültürü isterdi. Bizde olmayan, ama örneğin o hep özendiğimiz Güney Amerika ülkelerinin halklarında olan cesaret ateşi ve güçbirliği kültürü... Bunu yapamadığımız için "Piknik kıvamı" dedim bu mitinglere...Çünkü gene bize özgü bir "saman alevi" vaziyeti vardı işin gerçeği... Al bayrağı çık sokağa... Sarıl bayrağa her daim yaptığın gibi... Üstelik o bayrağın onuru yerle bir olmuşken üstelik... Ben çok uzun zamandır bayramlarda bile bayrak asamıyorum, çünkü ortada kalan bir zafer göremiyorum. Uzun zamandır her anlamda yenilgiler ülkesi olan bu ülkede, o bayrağı asmaya utanıyorum... Çünkü ortada bir zafer varsa bayrak asmak güzeldir. Sonuçta mitingleri piknik kıvamında yaptık ve ülkeyi kurtarmışcasına yeniden o derin köşemize çekildik... Ardından hep yapılan bir hatayla askere baktı Türkiye... O asker de "E-muhtıra"sıyla "Eeeee" dedirtti insanlara sadece... Bu arada her türlü hareketin yaradığı AKP takımı ellerini ovuşturuyordu sevinç içinde... Yanlış üstüne yanlış yapıldı... Yolcu edilebilecek bir parti yeniden çöreklendi kalan ömrümüzün üstüne kalan malları ve şirketleri satmak, yedi sülalesini daha da ihya etmek için... Yanılmadığım seçim sonuçlarıyla tescil edildi ne yazık ki...Keşke yanılsaydım, bunu çok isterdim...

Dedim ya, bu ülke kollektif çalışmaları, güçbirliklerini sevmediği gibi muhalefeti de sevmiyor... Bu ülkenin mayasında "SOL" denen güzellik yok, bana sorarasanız asla da olmadı... Bu kadar basit, o yüzden CHP gibi artık zavallı hale gelmiş bir partiye ne deseniz boştur bu saatten sonra... Olmayan Sol, bırakın iktidarı muhalefet olmayı da becerememiştir bu ülkede... MUHALEFET deyip geçmeyin, muhalefet bizim gibi yönünü bulamamış, batıya gider gibi yapıp hep doğuya sapan, doğu toplumlarında pek görülemeyen bir şeydir... O yüzden saman alevi gibi parlamaları muhalefet zanneder birileri... Oysa bu topraklar muhalefetin değil, yedi asır öncesinin padişahlık günlerinden beri "tek başına" iktidarların ülkesidir. İktidar tek başına olur, ama çok başına götürür hep!..

MİZAHHABER'E ŞUNLARI YAZDIM:

Mizah dünyamıza yeni bir soluk getiren mizahhaber blog sitesine (http://mizahhaber.blogspot.com) bugün şunları yazdım:

"Türk insanı muhalefeti cezalandırarak, iktidara yüzde 46 gibi görülmemiş oranda bir destek verdi. Yani anketleri yalancı çıkarmadı!!! Kimi AKP medyası yazarları ve ekrandan eksik olmayan yüzler; bu durumu "AKP'nin merkeze oturması" olarak görüyor ama ben bunu AKP'nin merkeze oturmasından çok TÜRK HALKININ MUHAFAZAKARLIĞA OTURMASI olarak görüyorum. Muhalefetini oluşturmaktan aciz Türk halkı 5 yıllığına daha ŞAPA OTURMUŞTUR aslında... Ortaya çıkan sonuç sosyologlardan çok psikologların-psikiyatristlerin devreye girmesi gereken bir sonuçtur. AKP'nin 5 yıla varan iktidarında gördük ki, üremesi plansız halkımız güce tapmayı, iktidarın gücüne güç katmayı pek seviyor. 5 yılda Türkiye farkında olmadan müthiş derecede muhafazakar ve tutucu bir ülke haline geldi. Ulusalcısı bile tutuculaştı bu ülkenin, ilericisi bile sadece Batı'ya kızan insanlar haline geldi. Yani Türkiye aslında bugün her düşüncede insanıyla ciddi bir tutuculuk ve muhafazakarlık dönemi yaşıyor. İşte böylesi bir ortamda, ortalıkta serseri mayın gibi gezen, kime oy vereceğini bilemeyen 4.5 milyon yeni gencin oyunun nerdeyse tamamının AKP'ye gittiği görülüyor. Muhafazakarlığı pek seven bu toplumun artık İKTİDARDAN ŞİKAYET ETME HAKKI DA PEK KALMAMIŞTIR!.. İktidardan şikayet etme hakkı bundan sonra ne iktidarı kucağında taşıyan bir halka, ne de beceriksiz-yeteneksiz muhalefete yakışmaz... İktidardan şikayet etme hakkı olanlar bundan sonra sadece MİZAHÇILARDIR!.. "AKP ile yolunmaya devam" diyen Türkiye, MİZAHI ve MİZAHÇILARI ana muhalefet haline getirmiştir. Gün artık mizahçının muhalefet etme günüdür..."

UMARIM OYUM İLK KEZ İŞE YARADI!

Evet, ortaya çıkan sonuç muhalefetin gene mizahçıya kaldığını gösteriyor ama ne yazık ki işin acı gerçeği; mizahın da muhalefet yapanı sevilmiyor artık bu ülkede... İnsanımız uzunca bir süredir, 90'ların ortasından beri muhalif mizahı terk etti, yalnız bıraktı, sahip çıkmadı... Çünkü bu ülke insanı gerçeklerle yüzleşmeyi sevmiyor, istemiyor, gerçeklerle yüzyüze gelmekten tırsıp-ürküyor... O halde hadi şimdi, iktidarı bir köşede daha da köşe olmaya bırakıp biz gene zaten ölü olan bir partiyi yani CHP'yi biraz daha öldürüp, didikleyelim... Şöyle bir parti düşünün, insanlar oylarını her seçimde "GENEL BAŞKANA RAĞMEN" veriyorlar... Genel başkanından nefret ederek bir partiye "lanet olsun" diyerek oy veren insanlar dünyanın başka hangi ülkesinde vardır dersiniz?.. Neyse ki, bu kadar tatsız bir ortam içinde, şu 45 yıllık ömrümde ilk kez oyum boşa gitmedi benim... Çünkü Baykal'ın elindeki "ölü parti" CHP yerine, bağımsız aday Ufuk Uras'a verdim oyumu... 1987'den beri kullandığım oylar, iktidar anlamında hiç işe yaramamıştı. İlk kez işe yaramışlık duygusu yaşadım. Bu arada Ufuk Uras'ın sırtına oldukça ağır bir sorumluluk bindi, kendisine bu zorlu yolda başarılar diliyorum... Örneğin çok sevdiğim İzmir'de olsaydım oyum o zaman da CHP adayı Güldal Mumcu'ya gidecekti...Bence bu seçimin meclise yansıyan iki güzelliği oldu Uras ve Mumcu...

Ancak görünen o ki ders almasını bilmeyenler ülkesi için, gene müthiş bir zaman kaybı yaşayacağız... Bu ülke bence merkez merkez diyerek muhafazakarlığın doruklarına doğru hızla ilerliyor. Elinde kalan son mallarını da satmaya hazırlanan, sıfırı tüketmiş müflis bir esnaf gibi Türkiye... Yani çok önemli bir virajı da dönemedi, bizden günah gitti... Elimiz kalem tuttuğu sürece yazıp-çizeceğiz ama medyayı sarıp sarmalamış güce tapan, iktidar yalakalarından olmadığımız için bu halka ŞAKŞAKÇILIK yapmayacağız, YANLIŞLARINI YÜZÜNE VURMAKTAN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ, onun zerre kadar umurunda olmasa bile, çünkü bize sunulmuş bu hayat ve bu ülke her şeye inat bizim umuruzdadır...

Hiç yorum yok: