05 Şubat 2007

HAYAT EPİK TİYATROSU'NA
KONUK OLDUK!
Mustafa Bilgin'in Cumhuriyet gazetesinde çizdiği "Hayat Epik Tiyatrosu" adlı bant karikatürün, 5 Şubat 2007 Pazartesi günü çizgi konuğu, Damdaki Mizahçınız Cihan Demirci ve son kitabı oldu. Bizde yazar-çizer yaşarken pek bu tür çizimler yapılmıyor, genellikle yitirdikten sonra yapıyoruz (ben de dahil!) O yüzden sevgili Mustafa Bilgin'e, henüz yaşarken çizilmekten ötürü teşekkür ediyorum...
---------------------------------------------------------------
Aşağıda ise "Dünya-KİTAP" dergisi OCAK 2007 sayısında Serpil Çakır'ın son kitabım "TÜRK'ÜN TÜRK'TEN BAŞKA DÜŞMANI YOKTUR"la ilgili yazdığı yazıyı bulacaksınız...

Cihan Demirci'den
sarsıcı bir
kara-mizah denemesi:

“Türk’ün Türk’ten
Başka Düşmanı Yoktur”
SERPİL ÇAKIR
Biz Türkler, kendi kendimizi yeterince eleştiren, silkeleyen, yanlışlarımızı ortaya döküp, bunları tartışarak, düzeltme yoluna giden bir yapıya sahip değiliz ne yazık ki. Eğer bu yapıda olsaydık, yanlışı yanlış üstüne koymayıp, yanlışlardan gereken dersleri alarak doğrulara ulaşabilirdik. Hem çok fazla yanlış yapıp, hem de bu yanlışlar yüzümüze vurulduğunda gözü dönmekten, sinir krizlerine girmekten başka pek bir şey gelmiyor elimizden. O yüzden özeleştiri denilen uygarlık kurumu bu coğrafyada pek fazla işleyemiyor. Özeleştiri denen o uygar güzelliği giderek daha da az bulabildiğimiz bu topraklarda, bize özeleştiri fırsatı sunan, harika bir kaynağın da epeydir farkında değiliz gördüğüm kadar. Nedir bu kaynak, derseniz “mizah” derim de başka bir şey demem.
Mizah, denen bu özeleştiri kaynağının dünya üzerinde başlayıp, boy attığı yer olan Anadoluya sahip bir ülkeyiz biz. Çok zengin bir yer altı kaynağı olan mizah, bu coğrafyada uzun yıllar, kalite düzeyi doruklarda gezen günler yaşadı yakın geçmişe dek. 12 Eylül 1980’le başlayan bir süreç, insan kalitesindeki erozyonun önlenemez hali olduğu ve insana dair her alanı vurduğu kadar mizahı da vurdu aslında. Çünkü onun baskısı altında geçen 80’li yıllarda pek hissedilmese de 90’ların ortalarından başlayarak, darbe çocuğu kıvamını fazlasıyla alan, sıradan bir mizahın kucağına düştük. Mizahı sadece “neşe” hali olarak algılamaya başlayan, “Ha ha hi hi” düzeyinde refleks kahkahalar atmak sanan bir kuşak yetişti bu darbe sonrasında. Oysa Mark Twain, “Mizahın kaynağı neşe değil hüzündür, cennette mizah yoktur” demiş zamanında. Ne kadar doğru bir saptama. Çünkü mizah, hüznün fazlalaştığı yerde doruğa çıkan bir özeleştiri kaynağı. Ama biz mizahı mizah yapan bu yönleri, 90’larda bırakarak geliverdik ikibinli yıllara.
Özeleştirinin en güler yüzlü kaynağı olan mizahın neredeyse “özeleştiri” bölümünü hepten terk ettiği bir dönemi yaşadığımız çok açık. Televizyonlardaki komedi dizilerindeki düzey, mizah dergilerinin içler acısı hali, sinemada varolan komedi filmleri düzeyi bize bu durumu net bir şekilde gösteriyor. İşte böylesi bir ortamın içinde bile bazı ender kalemler bildikleri yoldan şaşmadan kalem yolculuklarını, mizahın özeleştiri kaynağından geçirmeye evam ediyorlar. Bu anlamda mizahımızda kalan birkaç kalem erbabından biri olan Cihan Demirci de, mizah yolculuğunu ödün vermeden sürdürüyor. Demirci’nin alt başlığı “Damdaki Mizahçı-2” olan yeni kitabı “Türk’ün Türk’ten Başka Düşmanı Yoktur”, onu yıllardır takip edenlerin özümsediği bir mizahın karartma gecesi gibi ışıldıyor yıldızsız gökyüzünde.
“Türk’ün Türk’ten Başka Düşmanı Yoktur” yazın türleri içinde en fazla “deneme”yi sevdiğini söyleyen, yazan bir yazarın gene deneme denen o uçsuz bucaksız türle giriştiği mücadelenin kitabı aslında. Kitapta yer alan 28 deneme bize onun deyimiyle bu “akla ziyan” coğrafyayı, bu “akla ziyan” coğrafyanın içinde açtığı çukura kendini hapsedip, kendi çukur yalnızlığının bekçisi haline bir toplumun negatif filmini uzatıyor önümüze.

Takip edenlerin bildiği gibi, Cihan Demirci uzun yıllardır “Damdaki Mizahçı” olarak tanımlıyor kendini. Bunun nedenini de, ülkenin dibe vurup, soluk alınmayacak kadar kirlenmeye başladığı bir dönemde, aşağılarda durmayıp yüksek bir yere, yani dama kapağı atmak olarak açıklıyor. 90’lı yıllarda kendini damlara atan yazar, o gün bugündür o dam senin bu dam benim dolaşmasını kaleminin daha da özgürleşmesi olarak açıklıyor. Bu anlamda mizah dergilerinde varolan “kısır döngü” bir mizah anlayışından da giderek uzaklaşan Demirci, mizahın özgürlüğünü kitaplarda bulan bir yazar.
Bu kitaptaki yazıların buluştuğu, toplandığı bir yer varsa, orası bizim “Düşman Kafe”miz. Yani kendimizi sırtımızdan bıçakladığımız o mekan! Bir koca ülke olan o mekan!.. Var olan “…... dostu yoktur” şeklinde biten o malum cümlenin gerçek kullanımını yerine oturtuyor bu kitaptaki “Türklük” hallerimiz. Demirci, dünya üzerinde kendi kendisine bu denli zarar veren, kendi kendisini bu denli baltalayan, kendi kendisini bu denli yiyip bitiren bir başka toplum daha olduğuna inanmıyor ve o yüzden kara mizah gözlüklerini takarak; “Bizim gibi bir toplumun ne düşmana, ne de dış güçlere zerre kadar ihtiyacı yok, düşmanlıkta biz bize yeteriz” diyor bu 208 sayfalık kitapta yazdıklarında…Hem bizde hem de şu global dünyada giderek artan “ırkçı” bir milliyetçiliğin, ülkeyi esir almış gericilik karşısında aynı kapıya çıktığı bir ortamda, cesur bir kalem bizi başka bir kapıda karşılıyor. Bu kapı, işin kolayına kaçıp toplumuna her zaman “yalakalık” yapan yazar kapılarından biri değil. Bu kapı, mizahın gerçek işlevini bize anımsatan özeleştirinin o sonsuz kapısı. Cihan Demirci, 27 yılı bulan mizah üretkenliğinde o kapıda, dimdik durmaya devam ediyor. Eğer, muhalif duruşunu, sarsan-silkeleyen bir mizahla harmanlayan su katılmamış bir mizah erbabının diyeceklerine yüreğiniz yetecek düzeyde ise, siz de çalın o kapının zilini. Çünkü henüz popülizme teslim olmamış, sıradan bir tüketim aracı haline gelmemiş, organik bir mizah tüm gerçekliğiyle ve anlatılmaz yalnızlığıyla o kapının ardındaki boy aynasında sizi bekliyor…
(Serpil Çakır-DÜNYA KİTAP-Ocak 2007 sayısında yayınlandı...) Cihan Demirci / Türk'ün Türk'ten Başka Düşmanı Yoktur Mizah-Deneme / Bulut Yayınları / Kasım 2006

Hiç yorum yok: