24 Ocak 2007

“HEPİMİZ SUÇLUYUZ!”

“…Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim…”

RAKEL DİNK

Tarih 23 Ocak 2007 Salı…Sabahın 10.30’un da Şişli’de, Agos gazetesinin önündeyim. Kalabalık giderek artıyor. Sevgili Nezih’le, eşiyle daha bir sürü tanıdıkla karşılaşıyorum. Can arkadaşım, cenazeye katılmak için ta Kaş’tan gelmiş. 1980’den Akademi yıllarımdan sınıf arkadaşım sevgili Zaruhi Sara ile buluşuyoruz. Sara’nın gözü yaşlı. Onun acısı hepimizden fazla. İki dakika saygı duruşunda gür bir sesin şiiri duyuluyor. Sonrasında Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’in, sevgiliye yazılmış, hüzünlü ve sevgi dolu konuşması… Cenaze arabasının üstünde hiç kıpırdamadan duran bir güvercin çekiyor birden herkesin dikkatini. Güvercin neden kıpırdasın ki diyorum, baksanıza ölü artık o güvercin!..

Sara ile birlikte yürümeye başlıyoruz… Uzun mu uzun bir yürüyüş… Şişli’den 11.20 civarı başlayan yürüyüşümüz Taksim, Tarlabaşı, Unkapanı, Aksaray derken Yenikapı’ya dek sürüyor. Son yılların en uzun yürüyüşünü yapıyorum. 14.30 civarı Yenikapı’dayız… Binlerce aydınlık yüzlü insan, sessizce yürüyor. Arada “Hepimiz Hrant Dink’iz, hepimiz Ermeniyiz” diye bağırılıyor. Ben bağıramıyorum. Kendimde bu hakkı göremiyorum. Çünkü bu sözler, kendini kandırmaktan öte bir duygu vermiyor bana. Her zaman samimi olmaktan yana oldum ne de olsa. Görülen, iş işten geçtikten sonra günah çıkartma durumu. Bağıramıyorum… Utanma duygum ağır basıyor gene… Bu şekilde bağırmaktansa; “HEPİMİZ SUÇLUYUZ” demek geliyor içimden ve o şekilde söyleniyorum, kalabalığın içinde…

Gerçekten de, medyasından, köşe yazarına, en sıradan insanından en aydın geçinene kadar hepimiz suçluyuz!.. Suçları gittikçe artan bir toplum! Göz göre göre gelen bir cinayet. İnsanları kolayca hedef yapan, sonra da onlara zerre kadar sahip çıkmayan iğrenç bir medya zihniyeti. İnsanların ne dediğini anlamaktan bile aciz, beyni alınmış, zavallı, genç insanlar topluluğu! Sürekli cani yetiştiren, sürekli ırkçı, faşist üreten bir çarpık düzen! İnsanlarına ancak onları yitirdikten sonra sahip çıkan ama bu sahip çıkmayı da kısa bir süreliğine yapan, sesini unutmuş bir koca halk! Dün 100 bin kişinin cenazeye katıldığı söyleniyor. Bu sayı 15 milyonluk bir şehirde 1 milyon olmalıydı. Gerçi birkaç gün sonra başka bir gündemin içine düşürülüp, zayıf belleği, diğer cinayetleri unuttuğu gibi bu cinayeti de unutacak bir toplum sürdükten sonra 1 milyon kişi katılsa ne yazar!

Şu acı bir gerçek ki, bu ülke yaşamı değil, ölümü seviyor. Bu ülke doğruları söyleyenleri değil, yalandan başka dil bilmeyenlere tapıyor... Bu ülke sahtekarlara sarılmaktan bıkmadı, usanmadı... İnsanlar, doğru laflar etmiş ve ölüyse iyi oluyorlar bir anda. Timsah gözyaşları ülkesi epeydir bu coğrafya... Yalancılara, sahtekarlara dokunan yok bu ülkede… Ne de olsa güce tapan, karanlıklara efendi olarak bakan bir ülke burası…

... Ve 24 Ocak 2007… Bugün yiğit, devrimci, cesur kalem Uğur Mumcu’nun lanet olası bir bombayla katledilişinin 14 yılı… Şimdilerde onun yürekli eşi sevgili Güldal Mumcu, türlü güçlüklere inat, onurla yaşatıyor, ardından kurulan Uğur Mumcu Vakfı UMAG'ı... Anımsayan var mı?.. Bu ülke o zaman da büyük kalabalıklarla yürümüştü... Ya sonra? Ya sonra? Ya sonra? Üç kez yazmak yeter mi, bir kez daha mı yazsam acaba... Sonra başka bir cinayet gelene dek, unutuverdik gene her şeyi… Örtüverdik gene karanlıkların üstünü... Ve derken karanlık mı karanlık, gerici mi gerici bir iktidarın eline düşüverdik... Solumuz da, soluğumuz da kesik epeydir... Aynaya bakmadığımız, yanlışlarımızdan sıyrılamadığımız sürece hepsi hikaye… Yanlışımız da az buz değil hani. Hep yabancı yanlışlara, dış güçlere takılıp kalmaktan, kendi yanlışlarını zerre kadar göremeyen, daha doğrusu görmek istemeyen bir toplumuz ne de olsa… Yükselen ırkçılık ateşinin altında bir kez daha en gür ve de en yurtsever sesimizle bağırabiliyor muyuz:: “HEPİMİZ SUÇLUYUZ”

Hiç yorum yok: