14 Ekim 2006

DAMDAKİ MİZAHÇI
PARİS ÜSTÜNDEN ÇİZİYOR!

Hayatımın en güzel 1.5 yılının geçtiği, o 1789 İhtilalinin, özgürlüklerin, insan haklarının, Hugo'nun, Zola'nın, Sartre'ın, Voltaire'in ülkesi FRANSA'nın da insanlık voltajı düştü, o da diğer Batı ülkeleri gibi dökülüyor, eee orada da, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi gücünü kullanamayan o kadar çok Türk var ki, adamlar sonunda bu konuda da bize benzedi sanırız!..

-----------------------------------------------------------------------------------

DAMDAKİ MİZAHÇI’DAN

SİNEMASAL GÖZLEMLER…

“Sonunda bu da oldu!.. İlk kez bir Türk filmini sinema salonunda tek başıma izledim!”

İKİ SÜPER FİLM BİRDEN'E

TEK SÜPER SEYİRCİ!

Sinema-TV eğitimi almış ama sinema yapma imkanı henüz bulamamış bir sinema gönüllüsü yazar-çizer olarak ciddi bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum. Bu sezon pek çok Türk filmi vizyona girecek. Gişe garantisi malum filmlerin yanı sıra ilk filmini çeken yepyeni yönetmenlerin filmleri de girecek vizyona. Sürekli olarak Türk sinemasında bir hareket olduğu, çekilen film sayısında patlama yaşandığı söylenip duruyor, bunlar iyi hoş da sinema salonlarında durum hiçte parlak değil. Özellikle medya tarafından parlatılmamış genç yönetmenlerin filmlerinin sinema salonlarındaki hali içler acısı… Bakın geçen hafta bende iyi bir sinema seyircisi olarak 2006-2007 sezonunu açtım ve Kadıköy Rexx Sinemasında (Tek x yetmeyen sinema!) “İKİ SÜPER FİLM BİRDEN” adlı Türk filmine gittim... Benim 3. sınıf sonunda terk ettiğim MSÜ Sinema-TV bölümü kökenli olduğunu basından öğrendiğim genç yönetmen Murat Şeker’in filmi henüz ikinci haftasındaydı. Hatta geçtiğimiz ay da Antalya Film Festivalinde yarışmıştı.

Bugüne kadar çok az kişiyle izlediğim pek çok Türk filmi olmuştu. Bu sayı 3’e, 5’e kadar düşmüştü amaaaa… Örneğin 80’li yıllarda henüz tıfıl bir yönetmen olan Sinan Çetin’in “Prenses” adlı berbat filmini 5 kişi izlemiştim, 2 kişi filme dayanamayıp film bitmeden salonu terk edince 3 kişi kalmıştık. (Ki bu filmde Sinema-TV’den sınıf arkadaşım Çetin Tokay 2. sınıf öğrencisi olarak filmin yönetmen yardımcılığını yapmıştı!) Geçtiğimiz sezonun en güzel filmlerinden biri olmasına rağmen "Karagöz-Hacivat Neden Öldürüldü”yü de koca salonda 8 kişi izlemiştik... Zeki Demirkubuz, Reha Erdem gibi nitelikli yönetmenlerin filmlerini de 3-5 kişinin olduğu salonlarda izledim çoğu kez. Ama ilk kez, evet hayatımda ilk kez bir filmi salonda tek başıma izledim!.. Teke düştük yani!.. Yani vaziyet bu kadar vahim!.. Sinemanın aşağı-yukarı 75 kişilik en küçük salonlarından birinde bu sevimli filmi tek başıma izlerken, salona bir ara filmden çok bu tenhalığa koşan liseli iki sevgili geldi ve tahmin edeceğiniz gibi en arkalara, en sota yere geçtiler. “10 Dakika Ara”da onlar bile tüydü. Zaten sinemalarda vaziyet o kadar vahim ki, filmlere daha çok bu salonlara film izlemekten çok iş bitirme peşindeki liseliler geliyor. Bu filmde de öyle oldu. Ancak salona bir ara sinema görevlisi olduğu belli olan bir şahıs girip de yakınlarına oturunca, belli ki altyapı çalışmaları yarım kalan bizim iki liseli 10 dakika arada salonu terk etti...

Cem Yılmaz’lar, Yılmaz Erdoğan’lar ya da medyada yoğun bir şekilde bombardımanı yapılan “Hababam Sınıfı” dizisi tarzı bir kaç film gişede acayip iş yapıyor olabilir ama geride kalan diğer Türk filmlerinin seyirci açısından hali içler acısı… Neredeyse sadece fareler izleyecek artık binbir emekle çekilen bu filmleri… Yani öyle söylendiği gibi Türk sinemasında müthiş bir patlama lafları biraz havada kalıyor, zira patlama sadece film çekmekle olmaz, seyirci de bulmak gerekir, oysa ortada seyirci yok!.. Gençlerimiz evlerindeki bilgisayarlarda çoğu korsan VCD-DVD’den film izleyerek büyüdükleri için bizim kuşak gibi sinemanın salonda izlenmesinin önemini ve keyfini pek bilemiyorlar ne yazık ki.

“İki Süper Film Birden” öyle adı gibi süper bir film değildi belki ama sonuçta iyi niyetli bir çalışmaydı, üstelik sinema tutkusu üzerine bir şeyler anlatıyordu. Ancak görünen o ki salonda tek kişiye oynatılan bir film olarak iş yapmadan ve zarar ederek veda edecek salonlara, sırada bu sezon aynı kaderi bekleyen pek çok yeni Türk filmi gibi… Bu da demektir ki, Türk sineması öyle yeni bir patlama filan yaşayamayacak. Sadece Cem Yılmaz kıvamındaki arkadaşların filmlerine koşturan, sinema salonunu o zaman anımsayanlara bu karanlık ve sinemaskop gerçek duyurulur!..

Hiç yorum yok: