15 Eylül 2011

"GEREKSİZ TARAMALARDAN KAÇINAMADIM" KİTABIMLA İLGİLİ CUMHURİYET-KİTAP'TA YAPILMIŞ RÖPORTAJ...


SEVGİLİ DAMDAKİ MİZAHÇI DOSTLARI; CUMHURİYET-KİTAP EKİNİN 15 EYLÜL 2011 PERŞEMBE TARİHLİ SAYISINDA, SON KİTABIM "GEREKSİZ TARAMALARDAN KAÇINAMADIM" İLE İLGİLİ BENİMLE YAPILMIŞ BİR RÖPORTAJ YAYIMLANDI. BİR SAYFAYA SIĞDIRILMA NEDENİYLE, RÖPORTAJDA CAN ALICI KISIMLARIN YER ALMADIĞINI GÖRDÜM. ZATEN 4.5 AY KADAR BEKLEDİKTEN SONRA YAYIMLANMIŞ BU RÖPORTAJDA BİR DE BU DURUM OLUNCA, SİZLERLE "DAMDAKİ MİZAHÇI"DA BU RÖPORTAJIN "KESİLMEMİŞ" HALİNİ PAYLAŞMAK İSTEDİM... (C.D.)


Cihan Demirci ile yeni karikatür albümü “Gereksiz Taramalardan Kaçınamadım”ı konuştuk

“Mizah benim bu akla ziyan ülkeye
dayanma gücüm!”


Cihan Demirci, mizahı iki yönlü; yani hem yazar hem de çizer olarak yapabilen, ikisinin de hakkını vermeye çalışan ender isimlerden. Yola 1978’lerde karikatürcü olarak çıkan Cihan Demirci, hemen ardından yazarlığa da başlamış. Zaman içinde yazarlık çizerliği geçmiş, öne çıkmış ama o çizerlikten de asla vazgeçmemiş bir mizah ustası. Üstelik sadece yazar-çizer olarak da değil, mizah ve karikatür tarihine olan merakı nedeniyle sıkı bir mizah tarihçisi araştırmacısı da diyebiliriz onun için. Mizahı tüm alanlarıyla komple bir yapı içersinde sürdüren Cihan Demirci, mizahçılığının 33. yılına geldiğinde, 38 kitap yayımlamış durumdaydı ama bu 38 kitap arasında henüz bir karikatür albümü yoktu. Demirci’nin ilk karikatür albümü, çizerliğinin 33. yılına ve 39. kitabına kısmet oldu. “Gereksiz Taramalardan Kaçınamadım” adını taşıyan bu karikatür albümü, Nisan ayı başlarında Pia Yayınlarından çıktı. Uzun yıllardır medyanın ya da mizah dergilerinin desteği arkasında olmadan, tam anlamıyla ‘bağımsız’ bir yazar-çizer olarak epeyce zorlu bir yazar-çizerlik serüveni sürdüren Cihan Demirci’nin bu albümü henüz bir ay dolmadan ikinci basımını yaptı. Bizde onunla hem yeni kitabını, hem de mizah serüvenini konuştuk.

Serdar EREN 


- İlk kitabınızı 1985’te yayımlamışsınız. 26 yılda oldukça üretken bir süreçle 38 kitap yayımladıktan sonra, 39. kitapta ilk kez bir karikatür albümüyle çıktınız mizah okurunun karşısına. Yola şiir kitabıyla çıkmışsınız. Ardından; 
mizah yazıları, özdeyiş-duvar yazısı tarzı kitaplar, mizah denemeleri, mizah öyküleri, mizah romanı, biyografi ve anı kitapları, inceleme-araştırma kitapları ve çocuk kitapları derken ‘karikatür’ kitabı neden bu kadar geç kaldı? 

- Sizin de saydığınız gibi temel çıkış noktası ‘mizah’ olan bunca türe ait kitap yazınca karikatüre sıra ancak geldi diyemeyeceğim tabii ki…İşin acı gerçeği çok daha önce yayımlamak istedim karikatür albümünü. Örneğin 20. yılımda, 25. yılımda, sonra 30. yılımda ama bir türlü olmadı. Kısmet 33. yılaymış. Sahi ‘33’ derken fotoğraf çekebilirsiniz)) Bakın eğer arkanızda bir ‘mizah dergisi’ desteği yoksa ülkemizde profesyonel anlamda karikatür albümü yayımlayabilmek hiçte kolay değildir. Mizah dergilerinde çalışmayan mizahçıların karikatür albümü yayımlayabilmesi, ve bu albümlerin ilgi görmesi adeta mucize gibi. Mizah dergilerinin uzun yıllardır dışında duran bir mizahçıyım. 90’ların başlarında Leman’la başlayan bir süreçte doğrularla birlikte özellikle 95’lerden sonra pek çok yanlış yapıldığını yıllardır cesaretle söyleyebilen ve bunun karşılığını en kötü şekilde hakaretlerle ve dışlanmayla gören biriyim. Söz yerindeyse bırakın herhangi bir desteği onlardan bir bardak ‘su’ bile görmeyeli çok zaman oldu. Gazetelerimizin de böyle bir desteği yoktur. Pek çok gazetede-dergide-ekte çalıştım ama yazılı mizah kitaplarımın ardı ardına sıralanması, ilgi görmesi medyanın-gazetelerin-mizah dergilerinin değil tamamen okurun desteği sayesinde olmuştur. Kitaplarım bir dönem baskı üstüne baskı yaptığında da medyanın fazla bir desteğini göremedim. Bunu söylemekten yoruldum ama bu ülkede eğer yaptığınız; fasulyeden bir mizah değilse, inceliği olan-zekaya seslenmeye çalışan bir mizahsa yapılan, yapayalnızlığı baştan göze alacaksınız demektir. Popüler kültürün elinde oyuncak haline gelmemiş bir mizah bu anlamda sahiplenilmeyen, yapayalnız bir sokak çocuğudur. Ben her anlamda yapayalnızlığı hayatın geri dönüşüm gerçeği olarak özümsemiş, bunun tazeyken suyunu sıkıp çıkarmış, bundan şikayet etmek yerine bağımsız bir mizahçı olarak yoğun şekilde bireysel mücadeleyi seçmiş biri olarak diyebilirim ki, yaaa kardeşiiiim kısaca ancak fırsat bulabildim işte!.. Evet biraz geç oldu ama sonuçta çıktıktan üç hafta sonra ilk baskısı sessiz-sedasız tükendiğine ve ikinci basımını yaptığına göre temiz oldu sanki.

- Geç olmuş ama temiz olmuş, ikinci basımına hemen ulaşmış bu karikatür albümü “Gereksiz Taramalardan Kaçınamadım” Oğuz Aral ustanın, yetiştirdiği çizerlere söylediği o ünlü “Gereksiz taramalardan kaçının” deyişine bir atıfta bulunuyor, daha doğrusu bir yanıt veriyor. Zaten bu kitabı sizi yetiştiren ustalardan biri olan Oğuz Aral’a adamışsınız. Neden kaçınamadınız gereksiz taramalardan?.. 

- Kitabın girişine yazdığım yazıda da anlatmaya çalıştım. Evet Oğuz abi, yetiştirdiği gençlere; “Gereksiz Taramalardan Kaçının çocuklar” derdi ama bir yandan da, en güzelim taramaları atmanın bir yolunu inceden size gösterirdi. Müthiş bir ustaydı. Özel bir adamdı. Yıllar geçtikçe insan onun ustalığının derinliğini daha da iyi anlıyor. Bize tersten gol atmayı öğretti ama çaktırmadan. Her şeyiyle tersten yaşanan akla ziyan bir ülkede, tersten gösterdi bize doğruları. Baskı kurar gibi yapar, elimizi-ayağımızı titretirdi ama o baskının ardında babacan bir ustanın, dengeli sevecenliği vardı. Onun ardından böylesi bir usta çıkmayınca kanımca mizah dergiciliğimiz, çok fazla mizahçı yetiştiremez bir hale geldi ve giderek küçülerek marjinal bir boyuta geçti. Günümüzde mizah dergilerinde bırakın Türkiye’yi, İstanbul’u, Beyoğlu’na hatta Cihangir’e sıkışmış bir mizah bakışı var. Kitabın adında da dediğim gibi, ben gereksiz taramalardan kaçınamadım, an geldi o taramaları çok sevdim!.. Çünkü her söyleneni kabullenen, biatkâr bir yapıdan gelmiyorum. Her anlamda ‘Solak’ biriyim. Toplumun ‘badem bıyıklı’ genel çoğunluğuna ters yapıdayım. İçim isyankârdır tüm ‘gerçek’ mizahçılar gibi. Hayatla, ülkeyle, toplumla, kendiyle ilgili derdi-sıkıntısı-problemi olmayan insandan mizahçı olmaz. Mizah bir karşı duruştur. Bu karşı duruşun dozu ve şekli mizahçıya göre değişir. Yaşadığımız ülke akla ziyan bir ülke. Bir röportajda daha demiştim: Mizah benim bu akla ziyan ülkeye dayanma gücüm!.. Mizahçılarda en eksik gördüğüm şey ise şu; herkesi eleştiren mizahçı, kendisine en ufak bir eleştiri geldiğinde çok çirkin biri olabiliyor. Yani sen herkesi eleştiriyorsun ama eleştirilmeye karşı hazımsızsın. Aziz Nesin ve Oğuz Aral, yazıda ve çizgide bu kalıbı kıran iki büyük ustamdır benim. An geldi Oğuz ustamı eleştirdim, ondan uzaklaştım ama ona olan sevgim hep sürdü. Oğuz abiyle ölümünden önceki birkaç. yılda yeniden müthiş bir yakınlaşma yaşadım. Benim de hatalarım oldu tabii ki, ama bu hatalar sonrasında hazımsızlığı değil, kendimi acımasızca eleştirmeyi de öğrendim. Gereksiz taramalardan eğer kaçınamadıysam bunun nedeni Oğuz Aral’ın bize öğrettikleridir. O, korkutucu görüntüsü altında aslında bize kabullenmemeyi de öğretmiştir ki bence bıraktığı en güzel miras budur.

33 YILLIK BİR ÇİZGİ YOLCULUĞU 

- Kitabınız için “33 yıllık çizgili bir serüvenin kısa bir özeti oldu” diyorsunuz. Oldukça uzun bir çizgi yolculuğundan sonra kitapta yer alan karikatürleri nasıl seçtiniz?..


- 33 yıllık uzunca bir yolculuğu gösterebilecek bir seçki yapmaya çalıştım, ilk dönem karikatürlerimden pek yok ama 80’li yılların ortalarından başlayarak, bugünlere dek çoğu daha önce yayımlanmış, ama bir kısmı da ilk kez bu kitapta yayımlanan 140 karikatür var 168 sayfalık bu kitapta. Eski karikatürlerimi yeniden çizerim ben. Üşenmem, hoşuma gitmez, bir daha, bir daha…Bu kitapta sayısız versiyonunu çizdiğim karikatürler var. Günümüz çizerlerine uygun bir davranış değil bu biliyorum ama bunu da bize Oğuz Aral ustamız öğretti. Usta bile olsan yüksünmeden, hoşuna gitmeyen bir karikatürü yeniden, yeniden çizeceksin.

- Peki, karikatür sadece güldürmeli mi, güldürürken düşündürmeli mi? Böyle bir sorun varmış gibi duyarım yıllardır. Kimi sadece güldürmekten yana, kimi düşündürme peşinde, siz ne diyorsunuz?

- Karikatür sadece güldürebilir de, sadece düşündürebilir de… Son yıllarda mizah dergilerindeki bazı çizer arkadaşlar; “Gülen zaten düşünmüştür, ayrıca düşündürmeye gerek yok” diyorlar ama yanılıyorlar. Gülmek refleks bir şekilde de gerçekleşebilir. Yani zerre kadar düşünmeden de bir espriye gülebilirsiniz. Şu anda Türkiye’de çoğunluk bunu yapıyor. Refleksle gülüyor, oysa mizahçı-karikatürcü esprisinin gücüyle güldürebilmeli. Bunu yapabilmek için karşınızda zekasını kullanabilen okura gerek var. Böyle bir okur yoksa herhangi bir düşünce olmaksızın güldürün güldürebildiğiniz kadar. Bu da bir tarzdır ama benim tarzım değil ve bu ayrıma takılıp kalmamak aslında en iyisi! Ben karikatürü yazılı-yazısız yani; balonlu-balonsuz diye ortadan karpuz gibi ikiye bölenlerden değilim. Balonlu karikatürle yola çıkmış ve ağırlıklı olarak balonlu karikatür çizmiş biriyken, yazısız karikatürü de severek an geliyor yazısız, an geliyor balonlu çiziyorum. İki keskin kutba bölünme nedeniyle bir tarafta balonlu çizen dergi çizerleri, diğer tarafta yazısız çizen yarışma çizerleri oluşmuştur. Bence bir karikatürcü birine takılıp kalmamalı ikisini de denemeli ama karikatürün öncelikle bir ‘çizgi’ sanatı olduğunu da unutmamalı!..

GÜNCELLİK KAYGISINDAN UZAK KARİKATÜRLER 


- Kitabınıza aldığınız karikatürlere baktığımda güncellik tehlikesinden uzak karikatürler gördüm. Yani eskimeyecek karikatürler seçmiş gibisiniz. Bunu özellikle mi yaptınız? Eleştirilerini pek çok alanda yapan, anlık ve güncel siyasetten uzak bir kitap olmuş gibi. Siyasetçilerin karikatür ve karikatürcü üzerinde davalar açarak, baskı kurmasına ne diyorsunuz?

- Bu dediğinizi özellikle tercih ettim. Haftalık mizah dergisi mantığıyla bir kitap yapmak istemedim. O yüzden eskimesi kolay, güncel siyasi karikatürlerime yer vermedim. Hem balonlu, hem de yazısız karikatürlerimden örnekler seçerken, güncellikten uzak, yıllar sonra bile eskimeyecek işleri tercih ettim. Çünkü kitaplar kalıcı ama mizah dergilerindeki işler uçup gidiyor. Politik karikatürü zamanında çok çizdim. Daha geçen yıl Cumhuriyet gazetesinde 6 ay kadar sevgili Deniz Som’un köşesinde, onu yitirdiğimiz ana dek günlük siyasi karikatürler çizmiştim. Ama özellikle 1978-1996 yılları arasında gazetelerde, mizah dergilerinde ve mizah eklerinde düzenli yani aralıksız olarak çizdiğim dönemde önceliğim güncel politika olmuştu. Ancak özellikle 2000’li yılların başından beri internet ortamında bu tür karikatürleri çok daha özgürce çizme olanağım oluyor. Çizerken tabii ki her çizerin kendine göre yazılı olmayan kimi kuralları vardır. Karikatürcülerin derdi politikacılara hakaret etmek, onları aşağılamak değildir. Ama karikatür bir eleştiri sanatıdır ve karikatürcü de muhalif bir sanatçıdır. İyi bir karikatürcü eleştirisini ince bir zekayla yapar, karşısındakine sıkı bir tokat atsa da tokat attığı anlaşılmaz. Ancak karşınızda ince zekaya dayalı bir eleştiriye bile karşı olan, mizahtan yana zerre kadar nasibini politikacılar varsa, böylesi bir ortamda yaptığınız işin tadı da epeyce kaçar. Son yıllarda siyasi karikatür çizenleri yıldırmak için ard arda açılan davaların genç ve yeni çizerlerin gözünü korkuttuğu acı bir gerçek.

- Son bir yıldır Cumhuriyet gazetesinin Cumartesi günleri yayınlanan “Cumertesi” mizah sayfalarında yazıp-çiziyorsunuz. Bundan sonra sırada ne tür kitaplar var diye sorsam…


- Cumertesi mizah sayfasında düzenli olarak günümüzde etrafımızı örümcek ağı gibi saran kaza eseri kaza-teci olmuş yalakalardan birinin; Biat Komplosto’nun günlüklerini yazıyorum. Sırada epeydir bekleyen pek çok kitap var ama hem yayın dünyasının son yedi-sekiz yıldır tekleyen ve yön değiştiren vaziyeti hem de toplumun giderek ince zekaya dayalı bir mizahtan uzaklaşması nedeniyle bunlardan hangilerini yayınlayabilirim, bilemiyorum. Son yıllarda kendimi daha çok çocuk kitaplarına verdim, sanırım ben de naif kalmış bir çocuk olarak çocuklarla daha iyi anlaşıyorum, yeni çocuk kitapları sırada, bunun yanı sıra çok uzun yıllardır yazdığım mizahın her yönüyle bir başucu kitabı var ki, yıllardır bu kallavi inceleme-araştırma kitabını bitirmeye çalışıyorum. Ayrıca çok yayınevi dolaştığım için, zamanında ilgi görmüş, baskısı bittiği halde ortalarda olmayan eski kitaplarımı da elden geçirerek yeniden yayınlatmam gerekiyor. Ülkemiz insanı ‘en az üç çocuk’ felsefesine sıkıca sarılmış sürekli doğurgan yapısı nedeniyle çok genç bir nüfusa sahip ve yeni yetişen daha doğrusu artık “yetişemeyen” şifresi elinden alınmış kuşaklar, ince bir mizahtan maganda mizahına doğru hızla kaydılar, rafine bir mizahın talan edilmesi beni çok rahatsız ettiği için baskısı tükenmiş ama sözü ve enerjisi tükenmemiş kitaplarımı yeniden bastırıp, onlara bu genç kuşaklara okutmanın bir yolunu bulmak gerekiyor…

Gereksiz Taramalardan Kaçınamadım/ Cihan Demirci/ Pia Yayınları/ 168 s.



Hiç yorum yok: