14 Kasım 2008

TARİH: 14 KASIM 2008... TÜRK SİNEMASI 94 YAŞINDA!..


DAMDAKİ MİZAHÇI'NIZ CİHAN DEMİRCİ'DEN

Türk Sinemasının 94. yılında "komedi sinemamız" üzerine bir yazı...


"SİZE 94 YAŞINDA
DİYEBİLİR MİYİM
AMCA?"

Tarih, 14 Kasım 1914’tü... Asker kökenli bir sinemacı olan Fuat Uzkınay, İstanbul Yeşilköy’de bulunan Rus abidesinin yıkılışını görüntüledi. Çekilen aslında tamamen belgesel nitelik taşıyan görüntülerdi, bugünkü anlamıyla bu görüntülere sinema denemezdi ama bu görüntüler çok önemliydi, zira “Ayestafanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” adını taşıyan bu görüntüler Türk Sinemasının kayıt altına alınan ilk görüntüleriydi. İlk sinemacımız sayılan Fuat Uzkınay’ın bu görüntülerinden bugün birkaç fotoğraftan başka hiçbir şey yok sinema arşivlerimizde ne yazık ki. Sinema tarihimizin başlangıcı sayılan bu görüntüler bugün hala kayıp... Yani bugün 94 yaşına gelen Türk Sinemasının aslında başlangıcı KAYIPTIR!... Bu durum ayıptır filan demeyin, hiçbir alanda bellek bırakamayan bir ülkeye elbette böylesi yakışacaktır... Bugün, 94 yıl önce ki ilk filmi elinde olmayan bir ülke sinemasına bakarak biz de onn diliyle soralım bakalım: "SİZE 94 YAŞINDA DİYEBİLİR MİYİM AMCAAA?.."

Size şimdi bu özel günün anısına, Antalya'da yayınlanan "Modern Zamanlar" adlı sinema dergisinin 6. sayısı için kaleme aldığım, komedi sinemamız üzerine bir yazımı sunuyorum....



İlerde mizahçı olmama kaynaklık edecek olan komedi sinemasıyla çocuk yaşta tanışmıştım. İlkokula henüz adım attığım 70’li yılların hemen başıydı. Beyoğlu’nda Yeşilçam sokağında film makineleri tamiri de yapan bir dükkanı bulunan, babamın arkadaşı sevgili Murat amca sayesinde, çok erken yaşta 8 milimetre film oynatan bir projeksiyon makinem olmuştu. Bu makineyle birlikte Murat amca bana bir kutu dolusu sessiz komedi filmi vermişti. Şarlo filmleri, Lorel-Hardi filmleri, başka komedyenler ve bazı çizgi filmler… Ne büyük keyifti bu benim için. ağabeyimle paylaştığım odamın kapısına “Sinema Cihan” yazısını koyup, yeğenlerime, kuzenlerime bilumum akraba çocuklarına komedi filmi oynatıyordum artık. Odamda seans saatleri bile vardı. Önce kapıda gişe niyetine numaradan bilet kesip, sonra geçiyordum projeksiyonun başına… Şarlo’yu da, ikili komedyenler Lorel ve Hardi çiftini de çok sevmiştim.


Yıllar sonra Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-Televizyon bölümünde okurken aşırı meraktan komedi sinemasının tarihine ilişkin bilgilerimi de artıracaktım. Sinema dediğimiz sihirli güzellik 28 Aralık 1895’te Paris’te Grand Cafe’de Lumiere kardeşlerin yaptığı ilk film gösterisiyle başlamıştı aslında. İlk güldürü filmleri de Fransa’da ortaya çıkmıştı. Bunlar kaçma-kovalama-düşme şeklinde kaba güldürülerdi. Sakarlık bu komedilerin en önemli güldürü öğesiydi. Sessiz sinema döneminin en büyük komedyeni şüphesiz Charlie Chaplin yani Şarlo idi. Şarlo sadece sakarlığa-şaşkınlığa dayalı bir şekilde güldürmemiş, Hitler’e de, işsizliğe de, sosyal-toplumsal konulara da el atmış, zaten asıl bu yönüyle, büyük bir komedyen olmuştu.

Türk sinemasında karşımıza çıkan ilk komedi filmleri 1921 yılına aitti. Şadi Fikret Karagözoğlu’nun “Bican Efendi” tiplemesiyle çevirdiği 22 dakikalık “Bican Efendi Vekilharç” bir yerde ilk güldürü filmimiz sayılabilir. Kendi kazdığı kuyuya düşen bir adamın hikayesini anlatan bu filmin başarısı üzerine Karagözoğlu, 2 tane “Bican Efendi” filmi daha çekmişti. Türk sinemasında güldürü diyebileceğimiz ağırlıklı dönem özellikle 1960 ve 1970’li yıllarda şekillenmiştir.



60’ların ilk yarısında can bulmaya başlayan komedi filmleri, nerdeyse her yönetmenin denediği bir tür olmuştur. Bu dönemin başında, 1959’da Feridun Karakaya “Cilalı İbo” tipini yarattı. Hulki Saner, Amerikan salon komedilerinin taklitlerinin yanı sıra tutmuş oyunları sinemaya aktaran bir yönetmendi. Vahi Öz’le Mualla Sürer’in adeta döktürdükleri “Kart Horoz” filmi bunların en sevimlilerindendi. 60’lı yıllarda Türk sinemasında Öztürk Serengil komedyen olarak öne çıktı. 1963’te “Adanalı Tayfur” tiplemesiyle başlayan “Temem Bilakis” “Abidik Gubidik”, “Helal Adanalı Celal” ile süren bu komedi serüveni Aram Gülyüz’ün yönetmenliğinde Türk sinemasına ilk kez bolca argoyu ve küfrü taşıdı. Argo ve küfrün komedi filmlerinde bol bol kullanılması anlamında Öztürk Serengil’in komedi filmleri önemlidir.

Ardından gelen Sadri Alışık, “Turist Ömer” tiplemesiyle Türk komedi sinemasında, daha sonra da sıkça taklit edilecek oldukça önemli bir tipi yaratmış oldu. Gerek “Adanalı Tayfur” gerekse “Turist Ömer” tiplemeleri toplumdaki yerleri belirsiz olan lümpen (avare) kişiliklerdi. Tam da o yıllarda Vahi Öz “Horoz Nuri” adlı tiplemesiyle önemli bir isim yapıyordu. Suphi Kaner, Sami Hazinses, Mualla Sürer, Necdet Tosun, Suna Pekuysal bu dönemde komedi filmlerinin değişmez isimleri oldular. Bunlara daha sonra; Münir Özkul, Adile Naşit, Aziz Basmacı, Muzaffer Hepgüler eklendiler. Derken Rıfat Ilgaz’ın ünlü “Hababam Sınıfı” romanı filme dönüştürüldü. 70’li yıllarda “Hababam Sınıfı”nın arka arkaya yenilerinin çekildiği bir yönetmenin komedi sinemasına imzasını attığı dönem oldu. Bu yönetmen Ertem Eğilmez’di. Ertem Eğilmez “Hababam Sınıfı” filmlerini ardı ardına çeker, başka komedilere de imza atarken Türk komedi sinemasına iki büyük komedyen kazandırdı. Bunlar Kemal Sunal ve Şener Şen’di.


70’li yıllarda; Başar Sabuncu, Umur Bugay, Sadık Şendil, Suavi Sualp gibi senaristler özellikle komedi filmi senaryolarına can veren imzalar oldular. Atıf Yılmaz, Zeki Ökten, Kartal Tibet, Zeki Alasya, Ergin Orbey de pek çok komedi filmine yönetmen olarak imzasını attı. Kemal Sunal sonrasında “İnek Şaban” tiplemesiyle “Şaban” tipini nerdeyse tüm filmlerine soktu ve yaşattı. 82 filmde oynayan Kemal Sunal’ı 2000’de yitirsekte “Şaban” tiplemesi televizyon kanalları sayesinde hala yaşıyor. Bu filmlerde insanın içini titreten o müthiş sıcaklığın ve naif yapının bir daha yakalanmasına olanak yok, çünkü artık öyle bir toplum yok bu ülkede…

60’lı yıllarda başlayan bol argolu, bol küfürlü, lümpen komediler 70’li yıllarda salon güldürüleriyle sürdü. 80’li yıllarda komedi filmlerinde toplumsal eleştiriye, sosyal konulara yer verme öne çıktı. Kemal Sunal, Şener Şen bu dönemin de en önemli iki oyuncusu olarak öne çıktılar. Bu yıllarda; İlyas Salman, Müjdat Gezen, Perran Kutman, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ayşen Gruda, Halit Akçatepe, Mehmet Ali Erbil gibi isimler komedi filmlerinde dikkat çeken isimler oldular. Mizahımızın büyük ustası Aziz Nesin’in kimi romanları 70’li ve 80’li yıllarda komedi filmlerine kaynak oluşturdu. Ertem Eğilmez’in nerdeyse sabit bir kadroyla çektiği “Arzu Film” imzalı aile komedileri Türk sinemasında komedinin anahtarı haline geldi.


Türk sineması komedide kara komedi diyebileceğimiz trajik-komedi filmlerine çok fazla yüz vermedi. Bu anlamda Tunç Okan’ın çektiği, 1974 yapımı “Otobüs” filmi kendi türünde bir baş yapıt gibi durmaktadır. Zeki Ökten’in Kemal Sunal’lı filmlerinde toplumsal-sosyal yaralara değindiği görülür. Türk sineması 90’lı yıllara gelindiğinde çok önemli bir komedi yönetmeni kazandı. 80’li yıllarda pek çok önemli komedi filmine senarist olarak katkıda bulunan Yavuz Turgul, artık yönetmenlik koltuğuna oturdu ve özellikle Şener Şen’le “Eşkıya” gibi muhteşem komedi filmlerine imza attı. Bunların içinde “Muhsin Bey”in (1986) bende çok ayrı bir yeri vardır. Kanımca Türk sinemasının bugüne dek çektiği en güzel komedi filmidir Muhsin bey, tabii sadece komedi demek de yetmiyor bu filme… Benim bugüne dek, komedinin de ötesinde en iyi Türk filmi dediğim filmdir, en az 15 kez seyrettiğim Muhsin bey… Yavuz Turgul’un yanı sıra “Züğürt Ağa” adlı (1985) unutulmaz komedi filmiyle 80’li yıllara adını kazıyan bir diğer komedi yönetmeni de Nesli Çölgeçen olmuştur. Aynı yönetmenin 1987 yapımı “Selamsız Bandosu”na da bir selam çakmayı unutmayalım.

90’lı yıllarda Şener Şen, Kemal Sunal ağırlıklı bir şekilde geçti Türk komedi sinemasında. 90’ların sonlarına doğru ise yeni bir kuşak film yapmaya başladı. Böylece geldik 2000’li yıllara… Günümüzde eski kuşak denebilecek Mehmet Ali Erbil, yeniden çekilen ama eskilerini mumla aratan, birbirinden kötü “Hababam Sınıfı” filmlerinde başrol oynamayı sürdürüyor. Yeni kuşaktan ise Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz ve son olarak da Şahan Gökbakar komedinin yeni yüzleri olma peşinde film çekiyorlar. Bu noktada bu isimlerin hiçbirinin yer almadığı “Beynelmilel” filmi son dönemin yüz akı komedi filmi olarak kanımca en öne çıkıyor. Yılmaz Erdoğan’ın Vizontele filmleri dizisinde yakaladığı düzey, ardından gelen Organize İşler’in tüm görüntü şovuna rağmen senaryo tadındaki yavanlık, Cem Yılmaz’ın “Hokkabaz” filminde yarattığı sıcak tiplemedeki başarısı gözden kaçmıyor. 

1921’lerde “Bican Efendi” tiplemesiyle başlayan tiyatro ağırlıklı bir yapıdan oluşan komedi sinemamız parlak dönemler yaşadı şüphesiz. Kemal Sunal gibi, her filmin gördüğümüz anda tekrar tekrar izlediğimiz bir beyaz perde sihirbazı, Şener Şen gibi dünya çapında bir komedyen çıkardı Yeşilçam sokağı…


12 Eylül 1980’de yapılan darbeyle atılan tohumların bir yüzbin verdiği 2008 Türkiye’sine geldiğimizde “Komedi” filmleri üzerine çok parlak şeyler söylemek, gelinen kalite düzeyi adına yakışmaz. Son dönemde iyi pazarlanması ve gişede çok iyi yapması nedeniyle medya tarafında sürekli gündemde tutulan bir film var: “Recep İvedik”

"Recep İvedik" filminin Türk sinemasının en çok izlenen filmi haline gelmesi, bugüne ek gerçekleşen en büyük hasılatı yapması medyada bazı yazarları şaşırtmışa benziyor. Oysa bu toplumun artık yerlerde gezen mizah düzeyine seslenen bu film o şaşıranlar için YAPILMAMIŞTI!



Togan ve Şahan Gökbakar kardeşlerin filmi "Recep İvedik"in tantanası aslında filmlerinden aylar önce başladı. Televizyonlarda, radyolarda ve özellikle de internette yürütülen bombardıman gibi bir reklam kampanyasıyla film gayet güzel bir şekilde pazarlandı. Kalitesi her anlamda en diplerde gezinen bir topluma, "ince zeka dolu esprilerden oluşan nitelikli bir komedi" yapılamayacağına göre, bu iki uyanık kardeş, günümüzün maganda komutu olan; "akıllı ol" çağrılarına uyup akıllı davrandılar. Ortaya "Recep İvedik" gibi en şahanesinden "dandik" bir film çıktı filme yakışan bir tabirle! Amaç da, istenen de buydu zaten. Çünkü filmin acayip iş yapması, gişe rekorları kırması için espri düzeyinin yerlerde gezmesi gerekiyordu.

70'li yılların çocuklarının mahalle aralarında birbirlerine söylediği "Muraaaat koyiiiiim de tur at" gibi hem bayat hem de en koftisinden esprilerden (!!!) oluşan bu film Türk toplumunca anında baştacı edildi. Bu topluma yakışan da bu olduğu için, bu duruma şaşan kimi köşe yazarlarına da ben ŞAŞIRIYORUM işin gerçeği...Kardeşim niye şaşırıyorsunuz, ne bekliyorsunuz, adam bir sürü yatırım yapıp da, eli yüzü düzgün, zeka dolu bir komedi filmi mi çekecekti?.. Ondan sonra gişede iki seksen yatıp da paraları mı batıracaktı?.. Her toplum layık olduğu esprilere güler, layık olduğu yöneticiler tarafından yönetilir. Senin, öfkeyi hitabet sanatından sayan "ANANI AL DA GİT" düzeyinde bir başbakanın varsa, komedi filminde de düzeyin "RECEP İVEDİK" olacak elbet...

Ha sahi bu arada, Milli ve Dini Eğitim Bakanı Hüseyin bey filmdeki argoya bir ara çok kızmıştı. Bak seeeen!.. Başbakanı Recep Tayyip beyin argosuna keyifle izleyen Hüseyin bey, Recep İvedik argo konuşunca bozuluyor. Eğitimin düzeyini her geçen gün biraz daha yerlere düşüren bir zihniyet argodan şikayet ediyor. Bu durum inanın "Muraaat koyiiim de tur at" demekten çok ama çok daha komik!

Son dönemde ara ara televizyonlarda birbirine sıkça "SİYASİ MİZAH NEDEN BİTTİ?" diye soranları görüp "Ya sabır Cihan" diyorum kendi kendime... Ya kardeşim, siyasi mizahı zerre kadar iplemeyen bir toplumu siz 28 yılda iktidarı-muhalefeti ve medyasıyla hep birlikte inşa edin, ondan sonra da çıkıp "SİYASİ MİZAH NEDEN BİTTİ?" diye salakça bir soru sorun!!! Yakışır... Bu "Sazan" topluma yakışır! Siyasi mizaha gerek bıraktınız mı ki?... Siyasi mizah yapanlara sahip çıkan bir toplum görebiliyor musunuz hiç ortada? Siyasi mizah yapanlara nefes aldırmayan bir başbakandan haberiniz yok mu hala? Hepsi bir yana "Siyasi Mizah" yapacak yayın organı mı kaldı ülkede? Bırakın artık bu boş geyikleri... Bu ülkenin gerçeği artık "RECEP İVEDİK" düzeyidir. Bakın senaristi bile Penguen dergisi kökenli bir arkadaşmış bu filmin... Kutluyorum... Yakışanı yaptıkları ve 12'den vurdukları için... Zira amaç ticari bir başarıdır sadece sinemada ve o da başarılmıştır... Bunun dışında laf eden filmini de, dilini de, kalemini de alsın da gitsin!..
Bu toplum Recep İvedik gibi ASABİ, AGRESİF ve GOMPLEKSLİ!.. O yüzden gayet iyi anlaştılar. Toplum sonuçta kendini buldu bu filmde... Ama asla kendi gibi izlemez, aynaya bakar ama sanki başkası böğürerek gülüyormuş gibi izler, asıl trajikomik olan da buuu!

Bence şu aralar olduğu gibi bu tipi reklam kahramanı yapmakla da yetinmemeli, bu filmden daha aşağı düzeyde olanı da bir an önce yapılmalı, o da gişede rekor üstüne rekor kırmalı... Bu tür filmleri yapanlar trilyonlarca liralara boğulmalı. Bu tür filmlerin hastaları zaten yüzme bilmeden denize girip boğulmuyorlar mı? Yapanlar paraya boğulmuş çok mu kardeşim? Sözümüzün bundan aşağısında plato Kasımpaşaaaaa!!!!!

Sevgili dostlar, Şarlo ve Lorel Hardi izleyerek adım attığım Komedi filmi serüveninde bu tür komedilerin eline kalmak gerçekten üzücü. Ama üzücü deyip de kendimizi kandırmayalım, “Recep İvedik” bu toplumun aynası olmuş bir filmdir. O ayna filan da tutmamıştır kendi aynasına bakan seyircidir aslında. Sonuçta; Adanalı Tayfur ve Turist Ömer’le başlayan bir dönemin 2008’de gelip dayandığı film şeridi Recep İvedik’tir…Yerseniiiiiiiiiz!!!!

CİHAN DEMİRCİ
(Oldukça uzun olan bu yazı kısaltılarak yayınlanmıştır.)


Hiç yorum yok: