21 Aralık 2007

AH BE BENİM CAN
SAVAŞ ABİM!..
Daha babamı yitireli 10 gün bile olmamış, onun acısı içimde derin bir hüzne dönüşmüşken, buruk bir bayram sabahı abimin evinde öğrendim sevgili can ağabeyim Savaş Dinçel'in de çok uzaklara gittiğini... Zaten bir süre sonra gözüm karardı, başım döndü, bu üst üste gelen hüzünlere dayanamayıp epeyce kötü oldum gün boyu... Savaş ağabeyle 80'li yıllarda aynı işyerinde geçirdiğimiz o güzelim günler ne denli teselli olabilirdi ki bu erken ölüme... Güldürü Üretim Merkezi'nde 1982-1986 yılları arasındaki günlere gitti birden aklım... Savaş ağabey sanırım 1984 başında Taksim'deki yeni yerimizde, önemli bir transfer olarak katılmıştı GÜM ekibine... Onu çoğu insan iyi bir oyuncu ve oyun yönetmeni olarak bilir ama "karikatürcü" yönünü bilen sayısı o kadar fazla değildir. Savaş ağabey, ekibimize "karikatürcü Savaş Dinçel" olarak katılmıştı o dönem... Bizim aramızda usta gördüğümüz bir insan, çizgilerini bize göstererek, eleştirilerimizi istiyor, biz de en acımasız ama en sevimli şekilde onun çizgilerini elden geçiriyor, eleştiriyorduk. Kemal Can arkadaşımız, Sunder Erdoğan ağabeyimiz ona çizgide yardımcı oluyordu hatta... Müthiş derecede mütevazı bir o kadar da büyük bir yetenekti Savaş abi... Ama tüm neşesine, tüm gırgır, şamata yanlarına rağmen, onda insanın içini dağlayan bir "hüzün" vardı her daim...Bu beni çok etkilerdi... "Baba" adamlara özgü o koyu hüzün... Bu aslında tüm gerçek mizahçılarda vardır... Onlar ne kadar gırgır, şamata, dalgacı gözükseler de aslında hüzünlü insanlardır her daim dediğim gibi... Savaş ağabeyle GÜM'de üç yıl yanyana çalıştık. Daha sonra benim "yazarlık" anlamında hocam gibi oldu bir dönem. Yazdığım bir oyunu, bir dizi senaryosunu ilk önce hep ona gösterdim. Onun görüşlerini aldım. Beni özellikle Şehir Tiyatrolarındaki oyunlarına davet etti. Onu sahnede keyifle, zevkle izledim hep. Sonra 3 yıl kadar MSM'de öğretmenlik yaptığım dönemde gördüm ara sıra onu... Oyunculuğunun en olgun, en demli dönemine gelmişti ki pat diye uçup gitti uzaklara... Çok keyifli içki muhabbetlerimiz oldu...
Geçmiş zaman olur ki, Mizahçı Cihan değer... 1984 yılında mizah dünyasında fırtına gibi esen, GÜLDÜRÜ ÜRETİM MERKEZİ ekibinin toplu fotoğrafı...Sevgili Savaş Dinçel solda çömelmiş ve masaya tutunmuş halde beyaz kazağıyla görülüyor. Bendeniz en arkadaki grupta en sağdayım... Bu fotoğraftan yitirdiğimiz diğer isimler; Sadık Şendil, Aziz Nesin ve kadın mizah yazarımız Zeynep Tablacı... Hepsini sevgiyle ANIYORUM...
SAVAŞ AĞABEYLE SON MUHABBET!
Son olarak Beyoğlu'ndaki İstiklal Kitabevinde sohbet etme fırsatım oldu onunla... Haziran ayında gerçekleşecek imza günümüzle ilgili olarak konuşmak için gitmiştik sevgili Mustafa Kıran'la o kitabevine... Benim için harika bir sürpriz olmuştu, çünkü Savaş ağabey "Çizgilerle Nazım Hikmet" adlı zamanında dava konusu olmuş kitabının imza gününde masada oturuyordu. Yanında da kadim dostlarından Tarık Akan vardı... Onu uzaktan izledim bir süre... Kitap imzalatan pek kimse yoktu doğrusu ortalarda... O her zamanki babacan yüzüyle öylece oturmuş Tarık Akan'la sohbet ediyordu. Yanına yaklaştım. Her zaman ki sevecen tavrıyla kalktı, öpüştük, bir sohbet ettik ve "Çizgilerle Nazım Hikmet"i imzalattım ona... Bir sonraki hafta orada yapacağımız imza gününün nasıl olacağını Savaş ağabeye bakarak tahmin ettim üç aşağı, beş yukarı.... Şöyle yazmıştı o gün kitabın içine; "Sevgili Kardeşim Cihan Demirci'ye mektup değil kitaptır... Savaş Dinçel 02.06.2007"
Sevgili can ağabeyim Savaş Dinçel, şimdi sen de Suavi Baba'nın, Sadık abinin, Altan abinin, Aziz ustanın, Oğuz abinin yanındasın biliyorum... Bana hem meslek yaşamımda hem de yaşam kültürü zenginliğimde çok şey katmış bir can ağabey daha artık yok...
Eh bizde hem yolu, hem de şu adam olmaz ülkeyi epeyce devirdik şu damlarda, bir gün ruhumuz elbet karşılaşır güzel bir yerlerde...

Hiç yorum yok: