25 Ocak 2007

DAMDAKİ MİZAHÇI
ÖZEL KOÇ LİSESİ’NDEYDİ!

Özel Koç Lisesi’nde “HOŞGÖRÜ” başlığı altında bir söyleşiye ve imza gününe katıldım…

Söyleşi sonunda öğrenci arkadaşlarla...

Hoşgörüden gittikçe uzaklaştığımız ve her geçen gün daha hoşgörüsüz, daha acımasız bir toplum haline geldiğimiz şu akla ziyan günlerde, İstanbul Kurtköy’de bulunan Vehbi Koç Vakfı, Özel Koç Lisesi’ndeki Kitap Fuarı kapsamında, 24 Ocak Çarşamba günü “HOŞGÖRÜ” başlığı altında bir söyleşi gerçekleştirdim.

2007 yılının Unesco kapsamında “Mevlana Yılı” ilan edilmesiyle paralel olarak, kitap fuarındaki tüm söyleşileri “Hoşgörü” başlığı altında düşünen okul yönetimi gerçekten çok yerinde bir başlık seçmiş. Son yıllarda daha çok ilköğretim okullarına giden bir yazar-çizer olmuştum, çünkü liseli arkadaşların yazarla-kitapla-kültürle-sanatla olan ilişkisi hepten kesilmişti sanki. Üniversitelerdeki durum çok daha vahimdi. O yüzden özellikle, 17’sinde genç katiller yetiştirmeye başladığımız böylesi günlerde, insanın karşısında lise çağında, aydınlık yüzlü ve söyleşiyi ilgiyle dinleyen, pırıl pırıl öğrenciler bulması müthiş bir moral kaynağı oluyor işin gerçeği…

Damdaki Mizahçı, öğrenci arkadaşlar ve öğretmenleriyle birlikte...

Hrant Dink’in cenazesinin ertesi gününe gelen bu “Hoşgörü” söyleşisine “Damdaki Mizahçı” olarak oldukça dolu gittim tahmin edeceğiniz gibi. O yüzden söyleşide özellikle azınlıkların, matbaanın Osmanlı’da kullanılmaya başlanmasından beri bize ne gibi zenginlikler kattığını, yaşam kültürümüzü ne denli renkli hale getirdiklerini anlatmaya çalıştım genç arkadaşlara. Genç nüfusumuzla övünecek halde olmadığımızı çünkü bu genç nüfusun sadece bilinçsizce çocuk yapmaktan kaynaklandığını, yetiştiremediğimiz o çocukların genç olduklarında bize bedellerinin çok ağır bir şekilde geri döndüğünü anlattım. Bu söyleşinin Uğur Mumcu’nun da katledildiği bir güne denk gelmesi başka önemli bir ayrıntıydı. Bizim gerçek miladımız olan 12 Eylül 1980’den bugüne ne denli büyük yanlışların içine düştüğümüzü ve bu yüzden ne denli hoşgörüsüz bir toplum olduğumuzu örnekler ve anekdotlarla vurguladım. Size geçenlerde bu blogta anlattığım Madam Vartuhi’nin yüreklerarası hikayesini aktardım onlara ve yurt dışındaki Türklerin durumundan bahsettim. Hoşgörüsüzlüğün, sevgisizlikten ve cehaletten kaynaklandığının altını kalın kalemlerle çizdim. Bu toplumun doğruları sevmemesinin hoşgörüsüzlüğünü de artırdığına değindim…

Bu söyleşide benimle ilgili sunumu da hazırlayan sevgili Selin Güvenç arkadaşımızla...

80 dakikalık söyleşinin son bölümünde, liseli arkadaşların sorularına verdiğim yanıtlarla noktaladım bu anlamlı söyleşiyi. Salondan çıkarken bir öğrenci arkadaşın “Bu etkinlikte dinlediğim en güzel söyleşiydi” demesini duymak her şeye değdi doğrusu... Sonrasında liseli arkadaşlara kitaplarımı imzaladım, hala kitap alıp liselilerle karşılaşıyor olmak beni mutlu etti. Sanırım onlara yaklaşımdaki samimi tavır çok önemli, genç arkadaşların bu ülkede en çok aradıkları ve pek de bulamadıkları şeyin samimiyet olduğunu bildiğim için ben onların dilinden iyi anlıyorum, bu da beni bulunduğum damlarda ayakta tutan önemli bir güç oluyor… İçine düştüğümüz karanlık günlerde, Özel Koç Lisesinin aydınlık, çağdaş yüzlü öğretmenlerine ve öğrencilerine bu güzel etkinlik için “DAMDAKİ MİZAHÇI” olarak dam üstünden mizah dolusu sevgilerimi iletiyorum… Yaşasın mizah, yaşasın hoşgörü!..

-----------------------------------------------

YETİŞEMEDİĞİMİZ

ÖLÜMLER ÜLKESİ!

İsmail Cem (1940-2007)

Bir ülke düşünün ki, değerli insan sayısı zaten az ve o insanlar müthiş bir hızla, birer-ikişer uzaklaşıyorlar aramızdan… Ya aşağılık cinayetlerle yok ediliyorlar ya da duyarlı yürekler taşıdıkları için kolayca kanser olup erken yaşta ayrılıyorlar aramızdan… 24 Ocak günü Hrant Dink’in katledilişinin sıcaklığı içinde, Uğur Mumcu ve Gaffar Okkan cinayetlerinin yıldönümüydü, tam onları düşünürken bir başka değerli, bir başka düzgün insanın daha, bu kez kansere yenilerek, sessizce ayrıldığını öğrendik aramızdan.

Bu toprakların gördüğü en düzgün, en nitelikli, en kibar siyaset adamlarından, gazetecilerden biri olan İsmail Cem de yok artık… 67 yaşında aramızdan ayrılan İsmail Cem’i, ismen ilk kez TRT genel müdürü olduğu 1974’de tanımıştım... Topu topu 1 yıl TRT genel müdürlüğü yapan İsmail Cem, televizyonculuğun daha emekleme dönemi yaşandığı o günlerde TRT’de müthiş programların, dizilerin, filmlerin yayınlanmasını sağlamıştı. Son olarak da, Dışişleri Bakanı olduğu dönemde, bir Dışişleri Bakanının nasıl olabileceğinin dersini vermişti her zamanki ince, kibar ve zeka yüklü özellikleriyle. Özellikle Yunanistan’la olan ilişkilere verdiği insani katkılar, iki yaka arasındaki sevgi dolu yüreklerce hiç unutulmayacak. İsmail Cem de, değerli insanların toplandığı bir yerde artık...

Bu ülke cenazelerine yetişemez bir hale geldi… Damdan aşağı bakıyorum da, düzgün yaşamların hak ettiği değeri asla göremediği, katil sever ve karanlık sever bu ülke, giderek cenaze kaldırma uzmanı bir haline geldi ki, bu durum ölüm denen, o yok oluşu da, sıradan bir vaziyet yaptı. Bin kere de yazsak bir kere daha yazalım; siz siz olun, aramızdan birer-ikişer giden, bizi yaşarken yapayalnızlığımıza gömen değerli insanlarımıza, henüz yaşarken sahip çıkın biraz da sevgili Damdaki Mizahçı dostları, henüz yaşarken…

Hiç yorum yok: